Yaşam

Zaman ve Mekansallık

Kızılay Web Banner 950X100

Zaman ve mekan algısı insanın bilincini sınırlayarak duygularına olumsuz bir şekilde yön verebilir mi?

Dikkat edin “Duyularına” demiyoruz, duygularından bahsediyoruz.

Bizler genellikle geçmişte yaşadığımız olayları kafamızda tekrar tekrar yaşayarak kendimizi zamanla ve mekanla sınırlandırırız. Örneğin sınavda veya yeni bir iş görüşmesinde kendimizi çok stresli, sıkıntılı ve baskı altında hissederiz. Kısıtlı bir süreye sahip olmamız, aslında çok daha rahat yapabileceğimiz sorularda ve konuşmada bile bizi sıkıştırıp başarısız olmamıza neden olabilir. Öyle anlarda sanki zaman daha hızlı akar/kısalır. Aynı mekanda yaşayan insanlar ayna nöronlar aracılığıyla birbirlerinden daha kolay etkilenip pozitif duygulara kapılır, zaman zaman ise tahrik olup şiddete başvururlar. Kadınlara yapılan ve ardı arkası kesilmeyen hatta önlenemeyen olaylar, dediklerimize bir örnek teşkil ediyor.

İnsan, yanındakilerinin bakış açısını kopyalar. Mevlana’nın da dediği gibi; Gül satanla dolaşırsan gül kokarsın. Böyle bir yaklaşımdaysak daha pozitif bir pencereden olaylara yaklaşırız. Kimi zaman objektif olarak dinlememiz ve gözlemlememiz gereken olayları, duygularımız istikametinde sübjektif olarak değerlendiriyoruz. Bu noktada birilerini uyarsak dahi sözlerimiz bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkıyor, anlayacağınız söylediğimiz havada kalıyor.

Bunlara ek olarak şunu diyebiliriz: Mekan kaydında olmak, hala dışsallıkta yaşadığımız anlamına geliyor. İçselliğine ulaşabilenler ancak ve ancak mekansızlığı tadabiliyor. Aslında içsel yaşama geçince de hayali bir mekan anlayışı devam ediyor fakat en azından madde anlayışından sıyrılabiliyoruz. Dolayısıyla bilinç bu olaylar yüzünden yenilenme sürecine girdiği için beynimizde bu durum daha net bir şekilde yüzeye çıkabiliyor. Zamana ve mekana bu açıdan baktığımızda, ikisi de insanları kendi kaydına almış ve bu şekilde yönlendirip götürüyor.

Örneğin, fanatik futbol taraftarlarının birbirleriyle çekişmeleri rekabeti keyifli kılan şeydir. Ancak o çekişmenin aşırıya kaçmaması gerekir. Ancak bu şartlar altında güzel bir seyir imkanı ve hoş bir tad oluşabilir. İyi bir futbol müsabakası zamanın nasıl geçtiğini dahi insana hatırlatmaz. Bahsini ettiğimiz iki faktör gelenek-görenek denilen, alt yapıdan (zaman-mekan) beslendiği için insan en basit bir olayda dahi kendini kaybedebiliyor. Bu durum beyinlerde bir kilitlenme yaratıyor. Bu ve buna benzer düşünceler; genellikle cinsellik, işsizlik, ekonomi ve yaşadığımız koşullarla ilgili oluyor. Hep olumsuz olarak yaşamıyoruz. Bazen de esprili, yüksek enerjili, keyifli konuşmalar da açığa çıkabiliyor. Farkında olalım veya olmayalım… Bizleri dar bir alana hapsedip, düşüncelerimizi sınırlayabiliyor. Fakat “kendini bulma veya kendi olma” sözlerini eğer bir yerlerden duymuşsak, bizi farkında olmadan düşünmeye sevk edecektir. İstediğimiz kadar bu konuyla (hakikat yaşamıyla) meşgul olalım ya da uzak duralım; beyin, kendi kendine o konuyu alıp, yeni bir şey olduğu için değerlendirir ve bunu yaparken kendi kendine bir otomasyon yaratıp kendini rahatlatır. Bu dediklerimiz biraz da olsa zaman ve mekan kaydından çıkmış veya uzaklaşmış olduğumuzun işaretidir. Bazen de bizlerde tam aksi durumlar oluşturarak; sıkılaştırıcı, zorlaştırıcı, bir takım koşulları da takıntı haline getirebiliyor. 

Konuyu tam olarak anlayabilmemiz için mecazen kullanılan kelimeleri çözmek zorundayız. Mesela. Hz. Muhammed’e Hira Dağı’nda “OKU” denildiği zaman “Okuyabilenlerden değilim” diye cevap veriyor.  Evet bu; ‘ Hissediyorum, fakat okuyanlardan değilim’ anlamındadır. Bu yönüyle ele aldığımızda; akıl, daha o zaman evrensel akla geçmek üzere ama tam yaşamamış ve bu nedenle kendinde tam olarak o olayı netleştiremiyor demektir. Bu ayette meleğin onu sıktığı söyleniyor. Sizce burda ‘sıkma’ diye bahsettiği olay ellerinin ya da vücudunun arasına alıp basitçe bir sıkma eylemi midir?

Ayette sıkma diye geçen olay; beynin daha net bir açılım yapmasını sağlayıp, zaman ve mekan kaydından sıyrılması için harekete geçmesini sağlamasıdır. Mesela bir öğretmen, öğrencisine sınıfı geçirtmek istiyorsa onu önce bazı eğitimlerle biraz sıkarak, birtakım yeteneklerini ortaya çıkarır.

Bu şekilde belki o öğrenci en iyi şekilde sınıfını geçecektir.

Bizim yaşadığımız dönemde de insani ilişkilerde zaman zaman yaşanan o sıkışmalar, sistemsel olarak, enerjinin akması, rahatlamanın oluşması içindir. Bu, beynin çalışma sistemleriyle bire bir bağlantılıdır. Çünkü beyinde PFC (Prefrontal korteks) kişisel bilgi üzerine yoğunlaşan bir alandır. Epifizden gelen hakikat bilgisi ise sıkma mekanizması sonucunda ancak ortaya çıkar. O sıkma, simultane olarak (aynı anda) PFC den aktif alana dönüşür. Pasif alandan aktif alana geçiş dediğimiz sistem bu şekilde çalışır. Size bu yazımızda zaman ve mekan kayıtlılığı nedir ne değildir, biraz söz ettik. “Kayıtsızlığa geçme süreci nasıl yaşanır veya yaşanmalı,” buna da hafif olarak değindik. Eğer olayı anlamanızı başarabildiysek ne mutlu bize!

Ahmed Fevzi Yüksel

Kızılay Web Banner 950X100