Kuşaklarında bir avuç buğday tohumuyla gezen gittiği yere umudu, inancı, sımsıcak bir bulutu taşıyan nice görünmezler, nice ilahi ruhlara selam olsun!
Öteden beriden, hengamesinde savrulduğumuz yaşamın anlamını kaçırmadan, her ânı, duyularımızın elverdiğince özümseyerek, yaşamak gerekli. Yele vereceğimiz, sele vereceğimiz, ele vereceğimiz, dile vereceğimiz yük olmamalı.
Bir noktacık an’ın oluşması için gerekli olan olguları tefekkür ettiğimizde karşımıza dehşet bir borç yekününün çıktığını pek âlâ görebiliyoruz.
Kesemizdeki en güçlü argüman tabii ki tefekkür olmakta diğer sarf yollarımız bunun ardından gelmektedir.
Sağlıklı bilinçlerin tamamı bu başlangıçta hemfikirdir. Bu bab’dan bakıldığında değerler silsilesinde medeniyetin varlık ve kazanımların başlangıç değerine (tefekküre) ve bu ölçüye hakkettiği yeri verdiğini görerek müteşekkir oluyoruz.
Bilinçler geçmişinin aktarımlarından elde olan en belirgin değer nihayetinde hakkettiği yeri işgal etmektedir.
Ardılları olan tüm değerlerin, bu değerden doğmuş olma ihtimali çok olasıdır. Tam da bu veçhile mütefekkirlerin, bilinçli süreçlerin mimarları ve müteahhitleri vazifesini, kasti olarak icra ettiklerine tüm anlarda sayısız kere şahit olmuşluğumuz mevcuttur.
Her topluluk, mevcudundaki tefekkür erbabının ürettiğinin üzerinden, sermaye tüketerek, varlık sahnesini işgal etmektedir. Bu mirasyedidir, tembelliktir, hazırcılıktır vs vs gibi olumsuz nitelemeleri bir kenara koymak en azından bahsimizdeki erbaba kastımızın olmadığını teyitte memurdur. Ancak tekamülün anlamı uyanış ve aydınlanmada kendini bulmaktadır.
Mütefekkir zümrelerin tüm gayreti bilinçlerinde açığa çıkan ziya deliğin bilinç tabanlı varlıklarda bir tekâmül ve aydınlanma şavkına dönüşebilme ihtimalidir. Her biri ayrı birer şahsa münhasır ve elim aksiyonlardan ortaya çıkan bu neticenin değer olarak kabul edilmesi olası; yayılması ihtimal, uygulanması mucize kabiline dönüşüyor olması acınacak bir patolojidir.
Neticenin milyonlarca kere hüsran ve israfa havale edilmesi sonucu mütefekkir zümrenin diğer bilinçli varlıklardan uzaklaşması (dağlara çekilmesi) sonucunu karşımıza çıkarmaktadır. Bu üzüntü duygusunun esiri olan kast’ı-tefekkür içsellikte bir derya inşa etmekte ve sınırlayıcı tüm görecelerden sıyrılıp kendinde kendilerini yaşamaktadırlar.
Amma bu düşün ehlinin bazılarının da fikirlerini oturttukları temellerde belirledikleri kurallar sistematiklerinde süreğenlik olgusu ön plana çıkmaktadır. Bu türden düşünürler asla ve hiçbir ön ya da arka koşula takılmadan aydınlık ve inkişafa devam etmektedirler.
İşte bugünkü asıl ve temel evrensel kazanımlarımız, değerlerimiz, vazgeçilmezlerimiz bu kitlenin bitmeyen mücadelesinden yayılan ışığın gölgesidir.
Olumsuz enerjiler üreten, bilincinde diğer bilimsel ve bilişsel süreçlere ket vurmaya gayret eden böylece zulüm baskı, kötülük gibi neticeleri kendilerince sebeplerle iddia eden bir kısım erbabın varlığı mevcuttur. Bu olgunun diyalektiği kontrol üzerine inşa edilmiştir.
Kavramlar değerlere dönüşürken şüphesiz fayda ve tekamül üzerinden dönüşür.
Değer olabilmesi için bilinçlerin onayına ihtiyaç duyar. Ancak bilinçsiz topluluklara değer üretenin yaşadığı handikap tam burada devreye girer. Üretilmiş fayda ya da düşünce, üretenin olmaktan çıkar. Zümrelere imtiyaz aracı haline gelir.
Mirasyedi kümeler, bilinçlerindeki boşluğu, maalesef doğru ışığı, kendileri için çıkara evrilterek doldurma gayretine düşerler.
İşte mütefekkirlerin art (kötü kaotik) niyetli olanları haricinin, en büyük vicdani yükleri budur.
Nicelik ve nitelik açısında ele aldığımızda elde faydaya dair kazanımları sağlıklı bir şekilde yenilenmeye, medeniyete havale ettiğimiz düşünürlerimizin ve fikir erbabımızın makus talihinden dem vurmadan neticelendirmek şahsım için züldür. Bu minvalde birkaç lakırdıyı makul göreceğinizi umut ediyoruz.
Efendim, kaydı tutan bilinç nisyan ile maluldür. Bakınız tüm bilinçli süreçlerden süzülüp gelen o muhteşem kazanımlar anonim kaydıyla kayıtlanmıştır. Bu durum ustanın unutulup eserin ön planda olma halidir.
Kaynak depolarımızı, hafızalarımızı, bilince dair tüm hatırlayışlarımızı ekseriyet ile ustasız olarak zikretmekteyiz. Eseri aparan onun üzerinden şahsına menfaate tevdi eden ahlaksızlara hiç girmeden konuya vefa ve erozyon bağlamında bakmak daha evla.
Nisyanımız, iddia ediyorum; olumsuz (kötü) bilincin yok edici, kırıcı, yaralayıcı etkilerinin ürünüdür.
Pırıl pırıl bir dimağın usta- eser denklemini kuramaması imkansızdır.
Kayıp çok büyüktür. Bilinçlerin ortaya çıkardığı değerleri odunun ateşi yiyip bitirmesi gibi bitirmektedir.
Hiçbir mütefekkir kuşağındaki buğdayı kendisi için taşımamaktadır. Bu onun olgularına terstir. Ancak eserinin bilinmesi de hakkıdır. Mütefekkirin ortaya çıkardığı şey muhakkak ki mutlak adalete araç oluşan bir olgudur.
Mutlak adalet zayi olamayan herhangi bir hakkın tesliminde aşikar olmaktadır. Bu sebeple mütefekkir aslen varoluşun hakkını şubelerinde ve şubeleri üzerinden tekamülde ortaya çıkarmaktadır. Yol doğrudur netice ispatlıdır.
Topluluklara düşen değerlerinden bir değer olan emanete riayet ve hakkı teslim edebilmektir.
Çok adsız mütefekkir irfan çeşmesi adıyla nesilleri emzirmiş hayır dualarını isimleri geçmeden devşirmiştir, doğrudur.
Ancak; hayırlı işler şehrinin mimarlarının,
Bilinçlerini oluşturma aşaması, faydaya dönüştürme aşaması, değerler haline gelme aşaması bütünlük ve disiplin altında ele alınmaya muhtaçtır.
Hüseyin Coşkun