Memlekette hemen herkesin kıyısından, köşesinden ilgilendiği bir konu varsa o da sanırım defineciliktir. Herkesin bir yakını veya bir köylüsü hiç olmadı bir arkadaşının bir yakını define bulmuş ve kısa yoldan köşeyi dönmüştür. İşaretler, haritalar, tılsımlar, Ermeni ve Rum köyleri, eski yerleşimler, büyüler, cinler derken birçok efsaneyle harmanlanmış definecilik hikayelerinin sonu genellikle hüsranla biter.
Defineyi bulan genelde hep uzak akraba, köylü veya tanıdık olduğundan işin dedikodusunu yapmakta talihsiz ama meraklı vatandaşa düşer. Öyle hikayeler anlatılır ki akıl sır ermez yaşananlara, 5 metre çukur açandan, 50 metre tünel kazana, tılsımı bozmak için horoz kesenden, büyücü hocayla gezene ne ararsan vardır. Tuhaf olan anlatan hep kıl payı kaçırmış, cesaret edememiş veya bir şekilde kazıyı yarıda bırakmıştır. Definecilikle alakalı ilk söylenecek söz sanırım bu işe kafayı takanın gözünün hiçbir şey görmediğidir. Bu uğurda parasını, aracını, evini kaybedenden, hatta oturduğu evi kazıp göçük altında kalandan tutun, mağarada gaz zehirlenmesi ile hayatını kaybedene kadar pek çok acı vaka mevcuttur. Bu merak ve tutku, ezbere dayalı şartlanmışlıklar ve hırsla birleşince bırakın fakiri, hali vakti yerinde olan insanı bile cezbetmekte ve başına olmadık işler açmaktadır. Define merakının aslında eğitim seviyesi ile de ilgisi yoktur. Zira dedikodularla efsaneler yaratılan bu alan gizemi veya parayı seven herkesin ilgisini çekmektedir.
Efsanelerin dilden dile dolaştığı definecilikte, en çok rastlanansa dolandırılma mevzusudur. Sahte haritadan, sahte sikkeye veya heykele kadar define ilgili ne varsa sahtesine rastlamak olasıdır. Hatta işin erbabı neredeyse arkeolog kadar iyi tanır sahte sikkeyi, heykeli veya objeyi ve devletin kolluk kuvvetleri kadar meselenin hukuki kısmına hakimdir. Ancak son derece profesyonel hazırlanmış planlar meraklı ama pek bilmeyen vatandaşlar tarafından ne yazık ki çoğu zaman yenilmekte ve sonu hüsranla bitmektedir.
Yazının başında belirttiğim üzere Türkiye’de hemen herkesin definecilikle ilgili söyleyecek bir sözü ve anlatacağı bir hikayesi vardır. Daha önce haber olmuş ve yaşanmış bir hikâye de ben anlatayım. Önceki yıllarda iki dönem milletvekilliği yapmış eski bir belediye başkanı ve ciddi sayılabilecek bir mal varlığı olan eski bir vekil, 2002 yılında evini satışa çıkarıyor. Eve talip olan cinci hoca ile de bu vesileyle tanışıyor. Cinci hoca milletvekiline evinin altında define olduğunu ve bu defineyi çıkarabileceğini söylüyor. Hocanın söylediklerine inanan vekil hoca ile anlaşıyor ve yeminler edilip, evin satışından vazgeçiliyor. Ertesi gün gece yarısı kazıya başlanıyor. Biraz derine inildikten sonra birkaç altın lira bulduğunu söyleyen cinci hoca altınları göstererek devamı da var ancak cinler sahiplenmiş diyerek bu durumda yapılacak tek şeyin özel bir buhur yakmak olduğunu ve buhurun 320 bin dolar olduğunu söylüyor. Definenin ortağı olduğu için 170 bin doları Milletvekili karşılıyor. Kazının devamında altın küpleri olduğunu ancak bunları çıkarmak için yıkamak gerektiğini söyleyen cinci hoca bunun için Suriye’den gasil getirilmesini ve bununda 470 bin dolar ve çok riskli olduğunu 350 bin doların Milletvekiline düştüğünü belirtiyor. Eski vekil, girdik bir işe bari sonunu getirelim mantığıyla olsa gerek bu parayı da ödüyor. Suriye’den gelen gasil kazı esnasında bağırarak kendini yere atıyor. Cinci hoca, Suriyeli gasilin öldüğünü söylediğinde ise durum vahametli bir hal alıyor ve kazı durduruluyor. Üç ayda cinci hocaya parça parça toplamda 1 milyon 520 bin doları kaptıran vekil, cinci hocayı lüks bir arabada görüp, öldü sanılan Suriyelinin işsiz olduğunu öğrenince de her şeyin bir mizansen olduğu ortaya çıkıyor.
Son olarak definecilikle ilgili olarak her ne kadar tarih ve doğa tahribatı yapılsa da yasadışı kazıların ve efsanelerin önüne geçebilmek adına hem defineciyi mağdur etmeyen hem de doğa ve tarih tahribatının önüne geçebilecek yasal bir düzenleme yapılmasının elzem olduğunu belirtir tüm okuyucularımıza esenlikler dilerim.
Hakan Yetişkin