Kadına Şiddet konusunda;
“Önce Bilinçli Bir Birey Olmak”
Aile içi şiddet ya da kadına şiddet olayları ülkemizde sürekli artış göstermekte ve gün geçmeden yeni vahim sonuçlar doğurmaktadır. Bu artış sadece bizim ülkemizde yaşanmamakta, her toplumun kültürüne, zaman içerisindeki değişimine göre değişkenlik göstermektedir. Aile içi şiddetin sebepleri çeşitlik göstermekte olup bu sebepler, göç, sosyal çevre özellikle de şiddeti olağan sayma durumlarına göre değişmektedir.
Birleşmiş Milletler kadına şiddet konusunu, “Cinsiyete dayalı ve kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ve üzüntü sonucu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel yaşamda ya da kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesidir,” olarak tanımlarken Dünya Sağlık Örgütü ise eşler arası şiddeti, “yakın bir ilişkide fiziksel, psikolojik ya da cinsel hasara yol açan her tür davranış” olarak tanımlamaktadır.
Kadına şiddet bireysel bir sorun olarak algılamak yapılan en büyük yanlıştır. Öncelikle kadına şiddetin bir toplumsal sorun olduğunu ve bu konuyla mücadelede toplumsal BİLİNÇ yaratılarak mücadele edilebileceğini belirtmek gerekir. Kadına şiddetti anlatan anahtar kelime “bilinçli” olmaktır.
Ülkemizde aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet konusunda bilinç yaratmak; toplumu, hakları konusunda bilinçlendirmek, şiddet mağdurlarına psikolojik destek vermek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yerleştirmek amacıyla çeşitli projeler düzenlenmekte ve çeşitli etkinliklerle bu sorunun bir insan hakları sorunu olduğu vurgulanmaktadır [1]
- ŞİDDET ÇEŞİTLERİ
Kadına yönelik Şiddeti tanımlarken akla sadece fiziksel şiddet gelmemelidir. Şiddeti; fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet olarak sınıflandırabiliriz.
- Fiziksel Şiddet
Son dönemlere kadar aile içi şiddetten bahsedildiğinde, fiziksel şiddet akla gelmekteydi. Çünkü bugün şiddet eylemi olarak kabul edilen fiziksel şiddet dışındakiler, şiddet olarak kabul edilmiyordu.
İnsanın bedenine yönelik her türlü saldırı fiziksel şiddettir. Tekme ve tokat atılması, kişinin hürriyetinden yoksun kılınması, aç bırakılması vs. gibi durumlar fiziksel şiddetin örnekleridir. Kadına şiddet hususunda en çok maruz kalınan şiddet fiziksel şiddettir. Toplumun fiziksel şiddeti adeta hoş görülebilir davranışlar olarak görmesi “kocandır, seni döver de sever de” zihniyetini sahip olunması ülkemizde kadınları sürekli fiziksel şiddete maruz bırakmakta hatta canlarından etmektedir.
Sadece ülkemizde 2016 yılında 328, 2017 yılında 409 ve 2018 yılında 440 kadın erkekler tarafından öldürülmüştür[2]. Öldürülme sebepleri ise ‘saçını kızıla boyatmak’, ‘yeni elbise almak’, ‘patates köfte yapmamak’, ‘tuzluğu uzatmamak’ veya sadece ‘gıcık olmak’ dahi bir kadın cinayetinin bahanesi olabilmektedir. Failler ise koca, sevgili, baba, oğul, erkek kardeş, kısaca kadınların en yakınındaki erkeklerdir.
Kadına şiddeti Türk Ceza Kanuna göre değerlendirdiğimizde m. 86/3-a, kasten yaralama suçunun eşe karşı işlenmesi durumunda şikâyet aranmaksızın verilecek cezayı yarı oranında arttırmaktadır. Yaralama suçunun işlenmesinde kullanılan aracın mutlaka cebir olması gerekmez. Örneğin taşıdığı zührevi hastalığı, rızaya dayalı cinsel ilişki ile ve kasıtlı olarak başkasına bulaştıran veya gebeliğin sağlığı için ağır bir tehlike oluşturacağını bildiği bir kişiyi rızaya dayanan cinsel ilişki ile ve kasıtlı olarak gebe bırakan kimsenin fiili, yaralama suçunu oluşturacaktır.[3] TCK m. 87’ye göre, yaralama suçunun gebe kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına veya düşmesine neden olması durumunda, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu oluşmakta ve cezası suçun temel şekline nazaran ağırlaştırılmaktadır.
- Psikolojik Şiddet
Kişinin bedeninden çok ruh sağlığını hedef alan şiddet türü psikolojik şiddettir. Genellikle bir defaya mahsus eylemlerden çok sürekliliği olan eylemler psikolojik şiddet olarak tanımlanır. Sürekli olarak bağırmak, korkutmak, küfür veya hakaret etmek, aileyle, arkadaşlarla, komşularla görüştürmemek, giyim tarzıyla ilgili baskı yapmak, eve hapsetmek, çocuklardan uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başkalarıyla kıyaslamak, sevdiği eşya ve hayvanlara zarar vermek, tehdit etmek, şantaj yapmak, aynı şekilde düşünmeye zorlamak gibi eylemlerle karşı karşıyaysanız psikolojik şiddet görüyorsunuz demektir[4].
Psikolojik şiddetin etkileri çoğunlukla gözle görülür olmadığı için hafife alınır, ama bu tür şiddet kişide ağır yaralar açabilir. Psikolojik şiddet görenlerde sürekli korku içinde yaşamak, kendini değersiz hissetmek, depresyon, intihar eğilimi, bağımlılık, utanç ve suçluluk duygusu, uyku ve beslenme bozuklukları, sosyal ilişkilerin bozulması gibi duygusal/psikolojik rahatsızlıklar görülebilir.
Psikolojik şiddet TCK açısından incelendiğinde ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu evlilik içi psikolojik şiddetin bir görünümü olarak karşımıza çıkmaktadır. TCK m. 109/1’e göre, bu suç bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere götürmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak olarak tanımlanmıştır. TCK m. 109/3-e’ye göre, bu suçun eşe karşı işlenmesi nitelikli hal olarak değerlendirilmiştir.
- Cinsel Şiddet
Şiddete uğrayanın da şiddeti uygulayanın da kabul etmekte zorlandıkları bir şiddet şeklidir. Cinselliğin bir sindirme ve tehdit unsuru olarak kullanıldığı bu şiddet şeklinde, cinsel olarak baskın konumda olan erkeğin kadını sindirmesi söz konusudur. Cinsel şiddet mağdurları genellikle kadınlardır[5].
Bilinenin aksine cinsel taciz, istismar ve tecavüz olayları eşler arasında daha çok yaygındır.
Bu durumun bilinmemesi ise yukarıda belirtildiği üzere “kadına şiddette önce bilinçli bir birey olmak” hususunun toplumumuzda halen yerleşmemesiyle alakalıdır. Toplum baskısı ve ataerkil bir hayat sürmeye çalışan toplumlarda, cinsel şiddet uygulanan kadın tarafından bu şiddetin üstünün örtülmesi istenmekte ve beklenmektedir.
Cinsel şiddetin varlığını gösteren davranışlar arasında şunları sayabilmek mümkün; aşırı kıskançlık ve şüphecilik, karşıdakine cinsel obje gibi davranmak, cinselliği cezalandırma yöntemi olarak kullanmak, aldatmak, vb. Karşıdaki kişiyi kendi isteği olmadan cinsel ilişkiye zorlama da cinsel şiddet olarak değerlendirilmektedir. Özellikle böyle bir durumda, şiddete maruz kalanın seçim hakkının olmaması, direnç göstermesi durumunda da başta fiziksel olmak üzere şiddet şekillerine maruz kalması, şiddetin boyutlarını arttırmaktadır.
Cinsel suçlar da TCK’ya göre ve Suçun temel şekli açısından maddi unsur, cinsel davranışlarla iki kişi arasında vücut teması kurulması suretiyle, bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesidir.Bu suçun oluşması için, failin davranışını cinsel saikle yapması yeterli olup, ayrıca fiilen cinsel tatmine ulaşması da şart değildir.[6] Cinsel davranışın cinsel ilişki boyutuna ulaşması, vücuda organ veya diğer bir cisim sokulmak suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, TCK m. 102/2’de düzenlenen nitelikli hal oluşacak olup; bu durum, suçun basit şekli ile nitelikli şekli arasındaki ilk farkın, maddi unsur açısından ortaya çıktığını göstermektedir.[7]
- Ekonomik Şiddet
Türkiye’de özellikle kırsal kesimde yaşayan ailelerde, erkek çalışırken kadın ise ev hanımlığı yapmaktadır. Bu durum ailede ekonomik hakimiyetin tamamen erkekte olduğunu göstermektedir. Kadının bu şekilde erkeğe ekonomik olarak bağımlı olarak yaşaması, kadının paraya ulaşabilmesinin sınırlı kalması ve kadının erkek tarafından çalıştırılmak istenmemesi ekonomik şiddetin temellerini oluşturmaktadır.
Ekonomik olarak bağımsızlığını kazanamayan, maddi olarak erkeğe bağımlı olan kadın, erkeğin fiziksel,psikolojik ve cinsel şiddetine de boyun eğmektedir. Ama tabi ki her maddi bağımsızlığını kazanan kadının da şiddete maruz kalmadığını belirtmek hiç de doğru olmayacaktır. Çoğu zaman sırf kadının maddi bağımsızlığı bahane edilerek kadına şiddet uygulanmaktadır.
TUİK’in 2015 yılındaki raporuna göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü[8] fiziksel şiddete maruz kalmıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2014 sonuçlarına göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşinden veya birlikte yaşadığı kişiden fiziksel şiddete maruz kalan kadın nüfus oranı %35,5’dir.
Orta Anadolu bölgesi %42,8 ile yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların en fazla olduğu bölgedir. Yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların en az olduğu bölge %26,8 ile Doğu Karadeniz bölgesidir.[9]
Eğitimi olmayan ya da ilköğretimini bitirmemiş kadınların yüzde 55.8’i şiddet mağduruyken, lise ve üzeri eğitim alan kadınlardan şiddet görenlerin oranı yüzde 27.2. Türkiye genelinde yaşadığı şiddeti kimseye anlatamayan kadın oranı yüzde 48.5. Düşük gelir düzeyinde bu oran yüzde 54.1, yüksek gelir düzeyindeyse yüzde 37.5. Türkiye genelinde ‘ekonomik şiddete’ uğrayan kadın oranı yüzde 23.4. Erkeklerin ‘işten çıkmaya neden olma veya çalışmaya engel olma’ oranı düşük gelir seviyesindeki kadınlarda yüzde 21.5 iken, yüksek gelir düzeyindeki kadınlarda neredeyse aynı: Yüzde 21.2.
Cinsiyet eşitliğinde 145 ülke arasında 130’uncu
Nüfusunun yüzde 49,8’inin kadın olduğu Türkiye, dünyada cinsiyet eşitliğinde bir hayli geride. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) “Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu”na göre Türkiye 145 ülke arasında cinsiyet eşitliğinde 130. sırada. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde en önde gelen ülkeler sırasıyla İzlanda, Norveç, Finlandiya. En son sırada ise Yemen, Pakistan ve Suriye yer alıyor.[10]
Dünya’da ise BM raporlarına göre;
- hayatlarının bir noktasında en az bir kere şiddet görüyor.
BM Kalkınma Programı, 35’ten fazla ülkenin baba tecavüzünü suç olarak görmediğini ve 603 milyondan fazla kadının aile içi şiddetin suç sayılmadığı ülkelerde yaşadığını vurgularken ekliyor: “Toplumsal cinsiyet temelli şiddet sadece kadınları değil ailelerini ve ülkelerini de etkilerken kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği de körüklemektedir.”
Türkiye’de kadına şiddet ile ilgili yasal düzenleme” 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ile düzenlenmiştir.
Bu Kanun’un amacı, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir (m.1/I). Yeni Kanun ile kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru korunmaktadır. Korunan kişi kavramı ile tedbir kararı kapsamında korunan şiddet mağdurunu ve varsa beraberindeki çocukları, aile bireylerini ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurunun anlaşılması gerektiği belirtilmiştir (Yön.m.3j).[11]
Yukarıda belirtilen kanun isabetli bir yenilik getirmiştir. Şöyle ki; 6284 sayılı Kanun şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişileri ve evlilik dışı birleşmelerdeki şiddet mağdurunu, tek taraflı ısrarlı takip mağdurunu da koruma kapsamına almıştır[12] . Eski kanunda olmayan bu hüküm gerçekten de kadının korunması hakkında isabetli bir düzenleme olmuştur.
3.1- 6284 SAYILI KANUNA GÖRE ŞİKÂYET VE İHBAR USULÜ
6284 sayılı Kanun, şiddet veya şiddete uğrama tehlikesinden haberdar olan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının durumu derhal, şikâyet mercilerine bildirmesi zorunluluğunu getirmiştir.(K.m.7, Yön.m.4/ I)
İhbar ise, üçüncü kişiler tarafından ilgili makam veya mercilere olayın yazılı, sözlü veya başka bir suretle bildirilmesini; şikâyet ise şiddet mağdurunun şiddet veya şiddet tehlikesi halinde ilgili makam veya mercilere müracaat etmesini ifade etmektedir (Yön.m.3g).
3.2- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun‘daki Tedbir Kararları
“Tedbir kararı”, 6284 sayılı Kanun kapsamında, şiddet mağduru ve şiddet uygulayan hakkında hâkim, mülkî amir veya kolluk tarafından, talep veya ihbar üzerine ya da resen verilecek kararı (K.m.2ğ, Yön.m.3 s); “koruyucu tedbir kararı“, bu kanun kapsamında belirtilen merciler tarafından korunan kişi hakkında olayın niteliği dikkate alınarak hükmedilecek tedbirlere ilişkin kararı (Yön.m.3 k); “önleyici tedbir kararı”, bu kanunda belirtilen merciler tarafından şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişi hakkında, olayın niteliği dikkate alınarak hükmedilecek tedbirlere ilişkin karar ifade etmektedir. (Yön.m.3 p) .
6284 Sayılı Kanun ile şiddetle mücadelede ve şiddetin önlemesinde önemli adımlar atılmıştır. Özellikle İstanbul Sözleşmesinde yer alan koruyucu ve önleyici tedbirlere ilişkin talepler ve etkin yaptırım uygulaması yeni yasada ifadesini bulmuştur. Şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişilerin kapsamı genişletilmiştir. Kanun‘un uygulamasında Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve özellikle İstanbul Sözleşmesi‘nin esas alınacak olması, şiddet mağduruna temel insan haklarına ve kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun adil, etkili ve süratli destek ve hizmet verilmesi, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulacak olması ile şiddetle mücadeleyi kurumsal hale getirmesi, şiddet, aile içi şiddet ve ev içi şiddetin ayrıntılı tanımının yapılmış olması, koruyucu tedbirlere ilişkin kararların aile mahkemesi hâkimince verilmesi yanında, mülki amire de bazı tedbirlerin alınması konusunda görev verilmesi ve gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda barınma yeri sağlanması ve rehberlik ve psikolojik rehberlik hizmetinin verilmesi için kolluk amirine de yetki verilmiş olması, şiddet ve şiddet uygulama tehlikesinin varlığı durumunda herkesin bu durumu resmi makamlara ihbar edebilmesi, tedbir kararını ihlal eden hakkında fiili bir suç oluştursa da ihlal edilen tedbirin niteliğine göre hakimin üç günden on güne kadar zorlama hapsi verilmesi başlıca olumlu gelişmelerdir. Şiddet kapsamına girenlerin kapsamına şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi olan aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurunun da alınması ve bütün şiddet türlerinde kanundaki tedbirlere başvurulmasının kabul edilmiş olması, şiddete karşı atılan önemli adımlardır. Özellikle yeni Kanunun uygulanması hayati tehlikesi olan şiddet mağdurlarının korunmasında önemli rol oynayacaktır .[13]
- SONUÇ
Aile içi şiddet bireysel bir olgu değildir. Aile içi şiddet toplumun bilinçaltının bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumun gelişmişliği, içinde bulunduğu ruh hali ve insanların kadına vermiş olduğu değerdir. Aile içi şiddetin ortadan kaldırılması ya da en aza indirilebilmesi için bireysel değişimin yanında toplumsal olarak da bir değişimin gerçekleşmesi şarttır. En başta da bahsedildiği üzere bu değişimin en önemli adımı ise “bilinç”tir.Toplumda bu bilincin artırılması için ise medya ve sivil toplum örgütleri daha etkin bir şekilde çalışmalı, siyasi partilerin üstüne düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.
Her ne kadar yasal düzenlemeler yapılsa ya da uygulamalara titizlikle dikkat edilse dahi, aile içi şiddetin nedenlerinin toplum olarak özümsenerek köküne inilmediği, değişimden korkulduğu sürece maalesef ki aile içi şiddet varlığını devam ettirecektir. Öncelikle bireylerin birbirlerine sevgi ve saygı duyması gerekmekte ve herhangi bir bireysel gücün, birisine şiddet gösterilmesi için kullanılmaması gerekmektedir.
Yukarıda aile içi şiddet hususunda “bilinçli bir birey” olunması gerektiği anlatılmakta ise de bilinçli bir birey olmanın en temel olarak özellikle çocuklarımıza ailede ve daha sonra da okullarda eğitim ve öğretim ile sağlanabileceği unutulmamalıdır. Bireyler en başından bu şekilde yetiştirilir, cinsiyete dayalı ayrımların ne gibi sonuçlara yol açabileceği anlatılırsa “bilinçli bir birey” olmak için en önemli adım atılmış olacaktır.
Mevcut durumda ise, özellikle 6284 sayılı kanunun yukarıda belirtilen durumlarda daha hassas uygulanarak, her ihbar ve şikayete daha duyarlı olunarak aile şiddet neticesinde ortaya çıkabilecek durumların önüne geçilmesi hedeflenmelidir. Ayrıca kadın sığınma evlerinin sayısı artırılmalı, tehdit edilen ve kocasının şiddetine maruz kalan ve kalma tehlikesi olan kadınlara kimliklerinin ve yaşadıkları yerlerin gizli kalması hususunda daha da itinayla çalışılmalı ve bu hususta kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
[1] Bu konuda TÜKD ‘nin 25 Kasım 2010-25 Kasım 2011 arasında tüm şubelerinde uygulanan kadına yönelik şiddet araştırmasında katılımcılara medeni durumları, gelir düzeyleri, eğitim düzeyleri, şiddet sebepleri ve şiddet deneyimleri (şiddetin niteliği) ve ne sıklıkta yaşadıkları yönünde araştırma yapılmıştır. Böylece şiddetin toplumda görülmesi sebepleri ve oranları konusunda aydınlatıcı bir çalışma doğ- muştur. Özellikle bkz.Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği “ Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Projesi, Kadına ve Aile İçi Şiddete Son Vermek İçin Elele, Genişletilmiş 2. Baskı, Yayına Hazırlayan : NazanMoroğlu, İstanbul 2012, s.9 vd. Ayrıca Türkiye ‘de kadına yönelik şiddet araştırması için bkz.http://www.ksgm.gov.tr/tdvaw/anasayfa
[2]http://www.birgun.net/haber-detay/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2016-yili-kadin-cinayetleri-raporunu-yayinladi-100032.html
[3] Toroslu, N., Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara 2005, s. 42.
[4]http://www.kadinininsanhaklari.org/kadinin-insan-haklari/yasalardaki-haklarimiz/siddet-goren-kadin-ne-yapabilir/kadina-karsi-siddet-ve-siddet-turleri/
[5]kasumer.kku.edu.tr/anasayfa/dokumanlar/KADINA_YONELIK_SIDDET_ALGISI_KITABI.pdf
[6] 102. madde gerekçesi; Toroslu, N.,a.g.e., s. 58; Artuk, M. E.-Gökcen, A.-Yenidünya, A.C., a.g.e., s. 35.
[7]Artuk, M. E.-Gökcen, A.-Yenidünya, A.C.,a.g.e., s. 34; Tezcan, D.-Erdem, M. R.-Önok, R. M., a.g.e.,s. 214.
[8]http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21519
[9]http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21519
[10]http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/rakamlarla-turkiyede-kadin-olmak
[11]tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-109-1321
[12]UĞUR, Hüsamettin, Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddete Karşı 6284 Sayılı Kanunun Getirdikleri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 2012 Temmuz –Ağustos, S.101, s.348; BACAKSIZ, Pınar, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Kapsamında Kadının Korunması, Ceza Hukukunda Kadının Şiddete Karşı Korunması, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuka Genç Yaklaşımlar Konferans Serisi No.1 Ceza Hukuku, İstanbul Mayıs 2013, s. 16.
[13]tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-109-1321-sonuç kısmı
Av. Gülbeyhan SAYLAĞ