Göze ÇarpanlarYaşam

Aşk Nedir?

Kızılay Web Banner 950X100

Aşk; insan yaşamında birçok yeniliğe, açılıma neden olan çok önemli bir hissediş. Uçlarda yanma ile yaşanılan bu algıda kendimize sorduğumuz ‘ben ne yapacağım?’ sorusu bizleri trans form edecektir. Tarihte yaşanan birçok örnekte olduğu gibi… Burada üzerinde durduğumuz aşk, beş duyuyla yaşanan bir şey değil elbette! Aşk özden bir çıkış hali. Ancak bazı özel durumlarda, aşk yaşanmadan da sevgiyle dolu bir frekans açılabiliyor. Kastettiğimiz açıklık veya kapalılık, bizlerle alakalı bir durum değildir! Bu yüzden bu duyguyu “Allah” dilediği zaman seçtiği kimselere verir, dersek doğru bir yaklaşım yapmış oluruz.

Aşkın değişik halleri var. Biri meczupluk diğeri de kara sevdadır. Meczup, aşkı kendince yaşar ancak dengesizdir. Kara sevdaya yakalanan artık iflah olmaz. Aşıkta ene, sinir ve kızgınlık halleri yoktur. Aşık sağlığını koruma derdine, güzelleşme derdine düşmez.

Aşkın, aşık üzerindeki yansımaları aşkın halleridir. Nasıl ki bazen kendimizi sakinleştirmek, ruh halimizi dinginleştirmek için ilaç alırız, aynı şekilde, sistemde yapılan minik müdahalelerle olası taşkınlıklar önlenir.

Örneğin Mesnevi’de bir kesit bizlere şu şekilde aktarılır: “Çığlıklar arasında sağır ve dilsizim, ne duyup anlatmaya isteğim, ne de konuşup anlatmaya mecalim var. Aşk diye bir şey yaşıyorum; ne tek taraflı olduğunu söylemeye dilim var ne de karşılıklı olduğuna ispatım, sadece sessizce bekliyorum.” Mevlana’nın Şems için yazdığı bu sözlerin hissedişleri içimizi titretir. Şems’imiz bizden ayrılmadan, yanımızdayken onun kıymetini bilmeli ve onu sonuna kadar değerlendirmeliyiz.

Eşitlik ve cinsiyetsizlik kavramları her ne kadar mevcut olsa da kadının ve erkeğin sistemdeki yeri farklıdır. Kadın, fizyolojik yapısı gereği hormonlarından daha fazla etkilenir, daha karmaşık bir düşünce yapısına sahiptir. Bu yapı insanı bir noktada bedenselliğe çeken mekanizmayı çalıştırır. Erkek ise kişilikten uzaktır.

Fakat aşkın kapısı sevgiyle açılır. Hormonlarımızın, sevmeyi bize mümkün kılması gerekir. Ancak bu kapıdan geçtikten sonra aşk mümkün olabilir. Bu nedenle Mevlâna ve Şems arasında yaşanan aşk, içinde yetiştirici ilişkisini de barındırabilir.

Diğer yandan, Abdulkadir Geylâni de aşk için 50 sene sahralarda, çöllerde dolaşmış. Hz. Ali ise hayatını Mekke’de dağlarda, bayırlarda Hz. Muhammed’in yanında geçiriyor. Ali’nin aşkı ‘akıl yönlü şuurlu bir akış’ içinde devam etmiştir.

Şayet aşkı anlamak istiyorsak, derin plandakilerin yaşadıkları aşkları bir gözden geçirmeliyiz. Basit yaklaşım içinde olanlar Aşkta huzur mutluluk arar, bulamadıklarında hemen orayı terk ederler. Çünkü yaşadıkları her şeyde kayıt ve şartlanmalar devreye girer ve küçük bir sorunda o değerli şeyi “Aşkı” bırakıp yollarına devam ederler! Orada hormonal baskı ve samimiyetsizlik devrededir, o yüzden böyle davranışlar sergilenir. Bazen kendimizi anlamamız için geriye dönüp bakmamız gerekir. Birtakım geribildirimler, kendimizi tanımamıza yardımcı olacaktır. Bunu da ancak kendimizi kritik ederek, samimiyetle sorular sorup cevaplayarak anlayabiliriz. İşte o zaman belki bir zamanlar çok değer verip ‘onsuz nefes alamam’ dediğimiz insanı sadece zaaflarımız için sevmiş olduğumuzu fark edebiliriz.

Fakat akıllı insan, aşkı böyle yaşamaz. O kendi duygularını terk etmiş, o yoldan yürüyordur.

AŞIK bir an bile maddede kayıtlı kalmaz çünkü “Onlarda korku ve mahzunluk yoktur!”. Herkes bildiğini iddia ediyor ama aşkın yanına dahi yaklaşamıyor. Bu konudan bahsedebilmek için yaşamamız gerekir. İlmi alabiliriz ama yaşam boyutuna taşıyamıyorsak ancak taklidi birtakım şeyler yaşarız. O zaman bu da ‘Çakma Aşk’ olur. ‘Rabbim beni aşkla helak et’ diyoruz, öyleyse helak olmayı da bileceğiz. Ders almak öyle kolay değil!!! Bir şeyden ders alacağız diye bedenselliğe yönelirsek, orada birçok şeyi de kaybedebiliriz.

Aşk, zaman ve mekân kaydından uzaktır. Daha fazla yer, daha fazla heyecan arayışı içinde kendimizi oyalarken gerçeklikten uzaklaşırız.

Sorunlarımızdan uzaklaştığımızı düşünürken sadece ‘kendimizden kendimize’ kaçarız.

İyi bilinmeli ki Beyin mekanizması, ekstrem düşünce tarzlarının üzerinde durmaz. Örneğin tefekkür etmek için; kitap okumak, bir şeyler araştırmak, namaz kılmak veya oruç tutmak yetmez. Tüm bilgi beynimizde mevcut, onu OKUmalıyız. Çünkü beyinde; sayısız galaksi, gelecek, yaşanmış anlar, sistemler var, ancak bu alanlar genellikle kapalıdır.

Mesela insanlar bir şey yaşamak, hissetmek için Kadir Gecesinin vaktini çok merak ederler. Farz edelim ki bulduk; ne değişecek veya bir bilge ile tanıştın, sohbetine nail oldun; ne değişecek? Derinliğine giremiyorsan…

Hangi anda açılım söz konusuysa o ANın tabii ki de bir farkı vardır. Fakat önemli olan onu bizatihi çıkarandır. Senin KADRi aramanla, senin Allah’ı aramanla, senin bir Veliyi tanıman arasında hiçbir fark yoktur. Cuma sana gelmedikçe, Veli seni tanımadıkça, Allah seni bulmadıkça; sen ne CUMAyı , ne Veliyi, ne de Allah’ı bulabilirsin. İşte Aşk da böyle bir şeydir.

Aşkı yaşadığını iddia eden birçok insan var ancak gerçeği asla öyle değil. Birini görmek, yanında olmak; onun derinliğini yani Aşkı yaşamak demek değildir. Aşk, aşkı yansıtan özelliklerle açığa çıkar. Aşktaki aynalama tabiri bu şekilde gerçekleşir. Doğrusu da budur. Bazıları sevgisini gösterir, aşıkmış gibi yapar. Kendi mutluluğunu yaşamak için bunu dener ama bu hali ile gerçek aşkın yanından dahi geçmez.

Aşık olunca, maddi planda olan bir takım düşünceler yok olur.

Âşık olmak isteyen, Muhammedî bir yaşam arzu ediyorsa, AŞK Nebisi’nin aşk için torununu nasıl feda ettiğini bir düşünsün, hayatını örnek alsın. Allah Resul’ünü ancak bu şekilde derinliklerimde buldum, diyebilmeliyiz. Dilerim bu paylaştıklarımız hakikat yolunda bir nebze de olsa yolumuzu kısaltır ve AŞK kapımızı çalar. Sevgiler…

Ahmed Fevzi Yüksel

Kızılay Web Banner 950X100