Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil. Yılda kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ bir ülke. Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağı ve kişi başına düşen su miktarının 1.120 m³’e gerileyeceği öngörülüyor. Diğer bir deyişle, artan nüfusu ve büyüyen kentleriyle Türkiye, ‘su fakiri’ olma yolunda ilerliyor.
Türkiye’de 25 su havzası var. Her havza kendi içerisinde farklı dinamiklere ve sorunlara sahip. Örneğin, Büyük Menderes ve Ergene havzalarında kirlilik sorunu daha ön plandayken, yarı kurak iklime sahip Konya Kapalı Havzası’nda tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi konuları öne çıkıyor.
Başka ülkelerde de gördüğümüz su miktarı ile nüfusun oransal dağılımı arasındaki eşitsizlik sorunu Türkiye’de de mevcut. Ülkemizdeki toplam nüfusun yüzde 28’i Marmara Bölgesi’nde yaşarken, buradaki havzalar toplam su akışının sadece yüzde 4’lük kısmını topluyor. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay, Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı, su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini aşmış durumda. Bu durum havzalar üzerindeki baskıyı arttırarak, doğal ekosistemler için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Yaşamın devamı yeterli ve iyi kalitede suyun varlığına bağlı.
Yerküre üzerindeki suyun tamamı beş litrelik bir şişeye konsa, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı yalnızca bir yemek kaşığı kadar. Başka bir deyişle, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile az. Yeterli miktarda ve kaliteli bir suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın, dolayısıyla insanlığın geleceğinin de temel koşulu. Tatlı su kaynaklarını korumak işte bu yüzden çok önemli.
21. yüzyılda karşımıza çıkan başlıca zorluk, su kaynaklarının kısıtlı olması. Gıda güvenliği ve enerji güvencesi, ekonomik büyüme, iklim değişikliğiyle mücadele ve biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi gibi birçok konunun temelinde su kaynaklarının sürdürülebilirliği var.
Bu nedenle, su kaynaklarının kısıtlı olması veya aşırı kullanımı artık hepimizi ilgilendiriyor.
Su kaynaklarımız azalıyor
Uzmanlara göre, su zengini sayılan ülkelerde kişi başına düşen su miktarı 10.000 metreküpün üzerindedir. Kişi başına yılda 1000-2000 metreküp su düşen ülkeler su yoksulu sayılırken, yılda 1000 metreküpün altında su kullanımı olan ülkelerin su krizi yaşadıkları kabul edilmektedir. Bu durumda Türkiye, yıllık kişi başına düşen ortalama 1430 metreküp su ile su yoksulu” ülkeler arasında yer alıyor.
Rakamlar ülkemiz açısından geleceğin de pek aydınlık olmadığı gösteriyor. 2030 yılında nüfusumuzun 80 milyon civarında olacağı kabul edilirse, kişi başına düşen su miktarımızın 1 100 m 3 ‘e düşeceği tahmin ediliyor; dolayısıyla, su sıkıntısı yaşayan bir ülke konumuna geleceğiz. Bu sonuç, son derece iyimser tahminlere dayanıyor; yani, önümüzdeki 30 yıl içinde su kaynaklarımızın bir litresinin dahi kirlenmeyeceği, bir metrekare sulak alanın dahi kaybedilmeyeceği varsayılıyor.
Bilimsel veriler göz önüne alındığında, 2050 ya da 2100 yılında, Türkiye çok ciddi bir su kriziyle mücadele etmek zorunda kalacaktır. Bu tehlikeyi en aza indirmek için, su kaynaklarımız çok dikkatli yönetilmelidir.
İstanbul’un su kaynakları
İSKİ bugün 16 yüzeysel su kaynağından İstanbul’a su ulaştırmaktadır. Suyu bilinçli ve akıllıca kullanmazsak, gösterilen tüm çabalara rağmen, günün birinde İstanbul’da da su sıkıntısının baş göstermesi mümkündür. Şunu unutmayalım ki, kullanılan suyu geri kazanmak, kirletilmiş suyu temizlemek, oldukça zor ve pahalı bir işlemdir.
Bu tür pahalı yatırımlar söz konusu olduğunda, bu mutlaka bizim bütçemize de yansıyacaktır. Yani, boşa harcanan her damla su aslında cüzdanımızı da etkiliyor; kirleterek, boşa harcayarak devre dışı bıraktığımız suyu yeniden kazanmak için yapılacak yatırımlar, doğal olarak günlük olarak tükettiğimiz suyun fiyatına yansıyacaktır. 0 zaman da şimdiki fiyatlarla su elde etmek mümkün olmayacaktır.
İstanbul’un su kaynaklarını tehdit eden en önemli faktör ise yapılaşmadır. İSKİ İstanbul’un can damarı su havzalarını korumak için mutlak ve kısa mesafede kesinlikle yapılaşmaya müsaade etmemektedir.
Mutlak ve kısa koruma alanlarındaki yapılaşma uydu ile izlenmekte ve kaçak yapılar kısa sürede tespit edilerek yıkılmaktadır. Vatandaşlarımız, mağdur olmamaları için su havzaları bölgelerinde arazi almadan önce, arazinin durumuyla ilgili İSKİ görüşü almalıdırlar.