‘Benlik hissiyatı kalkmadıkça şirk kalkmaz. Şirk kalkmış olmaz.
Sen onu göremezsin. Sen de kalmazsın, Rabbin seni helak etmedikçe.
Öyle ise, rabbine dua et beni helak et de.’
Bu uyarıları klasik anlamdaki yaklaşımlarla çözmek imkânsız gibi bir şey!
Beyinlerin büyük bir değişime v dönüşüme girmesi gerekiyor. Şayet ‘beyinde tanrı anlayışı’ varsa sorunlar çözülemez.
Musa’ya hitaben ‘sen Onu göremezsin’ olayı, TEKLİK açısından ele alındığında, ikilik olmadığında; gören de, görmeyen de kendisi olduğundan burada kendisini görmemek için ‘perdeleyenin de yine kendisi olduğu’ anlamı çıkıyor.
Görmeyenin görebilir hale gelmesi için de Euzu yü okuması şart oluyor:
Euzu billahimineşşeytanirracim.
Ama bunu ‘bilmemeyi dileme’, Allah ismi ile işaret edilenin (Rab/beyin) kendini örttüğü için (her iki koşul da kendisinde olmasına rağmen), bilmeme hali kulu yanmaktan kurtaramıyor. Çünkü bilme ile cenneti, bilmeme ile cehennemi yaratıyor. Allah yanar mı? Herhâlde hayır.
O zaman ‘ben’ kalkmamıştır.
‘Sen beni göremezsin ya Musa’ denmesinin nedeni de budur.
Ben dediğin şey; senin olaya karışman, o olayda bizatihi, bilfiil olman, benlik hissiyle o olaya katılmanla ilgili. Bunu yaratan, beynin bir diğer tarafı. Nitekim Allah ayeti kerimede ‘sizi de yapageldiklerinizi de yarattım.’ demiyor mu?
Her iki özelliğinin de kendisinde olmasının işareti, izahı böyle olmalı değil mi?
Özetlemek gerekirse ‘Ben gittim, ben yaptım, işte ben böyleyim, ben şöyleyim, işte ben işe yaramaz bir adamım veya ben çok başarılıyım’ gibi söylevlerle ilgili düşünceler sana ait değil, Allah’ın yaratım sistemi ile ilgili diyebiliriz.
Allah da ‘Ben’ diyor, ‘bugün mülk Allah’ındır’ diyor.
Ama Allah’ın ‘ben’ diye tanımlaması, yukarıda bahsettiğim şekilde kendini ben olarak tanımlaması değil, kendini seyretmesi ile ilgili.
Veya yarattıklarına kendini açığa çıkartan nispetle bir tanım.
Kendi kendinde olan varlık, ‘ben’ demez. İşin esası budur.
İkinci bir varlık olacak ki BEN desin. Varlık tek ve bölünmez olduğuna göre Allah ‘Ben şunu şöyle yaptım’ demez. Şayet diyorsa kendini örttüğü için diyordur.
‘Dilediğini yapar’ diyor, bak ben var mı?
‘Yaptığından sual olmaz’ diyor. ‘Benim yaptığıma sual soran olmaz’ diye bir şey var bu yaklaşımda!
Dolayısıyla HU’nun kul yönüyle açığa çıkarmasının bir işareti olarak kabul edilmeli bu değerlendirme.
Muhittin İbn-i Arabi bu konuma; ‘Kötülük dediğimiz şey, insanın cüz’i iradesiyle yaptığı seçimlerle, aslında kusursuz olan esma karışımının, deyim yerindeyse ‘kıvamını’ bozmasıdır’ diye bu noktaya bir atıfta bulunmuştur.
Rasulullah’ın, şirk en büyük günahtır demesinin asıl nedeni bu yaklaşımlardaki algılama farklılığından kaynaklanıyor.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz!
Kainat, günah ve sevap, sünnetullah denilen şey beyinde yaşadığımız şey evrensel sistemin ta kendisidir. Beyinde zaman ve mekân algısı olmadığı içindir ki; beynin sistemin herhangi bir noktasındaki yükümlülük, diğer tarafını da etkilemekte ve Allah’ın örtülü olan kısmına denk geldiğinde ‘kul kendi yaptıklarının sonuçlarıyla karşı karşıya kalacaktır’ denmektedir.
ŞİRKSİZ anlatım böyle olmalı diyorum.
Ahmed Fevzi Yüksel