Umuda merak!
Yıllanmış ihtiyaçlar silsilesi insanı doyumsuzluk çukuruna iter. Bu ihtiyaçların varlığının gerçekliği üzerinde felsefe yürütmek yerine oluşan durumun izolesi üzerinde kafa yoran palyatifçi bakış kendine kolay elde edilen sermayeleri hedef seçer.
İnsana emeksiz elde edilen kazanç devamlı sevimli gösterilmiştir…
Adaletli paylaşımın olmadığı ve daha ağırı paylaşmanın doğru ölçütlerde olmadığı bir yaşamsal döngüye her açının muhatapları bile istisna zulüm gözüyle bakıyor.
Ve nimet ava dönüşüyor. Bundan sonra artık başka kuralların otoritesinde yeni ve duruma özel hukuklar oluşuyor. Paylaşımdaki özü ve adaleti arayan tüm muhtaçlar da sonu gelmez literatür kakafonilerde (güç, idare, para, düzen vs.) Savrulup gidiyor.
Bu savrulmaları en derinden yaşayan bireyler muhakkak ki çaresizlerdir.
Çünkü tabiatın kendi dengesi içinde ömür arayan ve en çok mahkûmiyeti ve mahrumiyeti yaşayan insan.
Dolayısıyla en fazla bu zulmü hisseden ve çaresizce yol arayan da insan.
Kimi sahtekarlığı, kimi yaltakçılığı, kimi hırsızlığı, kimi yalancılığı, kimi düzenbazlığı kendine yol seçerek paydan alabilmek için bir satış sözleşmesi imzalıyor. (şeytanla/iman sözleşmesi) Bu yapıdakiler: bir taraftan iman sınırlarında kalalım endişesi taşırken diğer taraftan kolayca ve emeksizce ya da az ve özel bir emekle nimete kavuşalım derdindedirler. Bunlar arabulucular, komisyoncular, muhbirler ve definecilerdir.
Bu insan gurubu içinde de en ilginci (taraftarları açısından) definecilerdir.
Sosyal statü farkı olmaksızın doyumsuzluğun ihtiyaçla karıştığı, tüm kırmızıçizgileri kaçırmış olan modelleri, bu bağlamda değerlendirebiliriz.
İhtiyaç-doyumsuzluk sınırları flu hale gelince; inanç, makam, cinsiyet, vs ayrıştırıcı hiçbir etken belirleyici olamamaktadır.
Bu da karşımıza sebepler açısından sonsuz, mensuplar açısından rengârenk, bir sosyal olgu çıkarmaktadır. Sebeplerin sınırsızlığı akla gelebilecek her alanı kapsadığından sadece mensuplarının maddi kaygıları dışındaki tipolojilerine biraz girizgâh edeceğiz.
Maceraperesttirler. Çatışmacıdırlar. Ümit vardırlar. Kısmi olarak isyankârdırlar. Hayalperesttirler. Kâşiftirler. Sınırsız yönlenmeye açıktırlar. Mücadeleci ruhludurlar.
Dar alanlarda eylem ve koordinasyonları gelişmiştir. Konuşkandırlar. Avcıların bütün özelliklerini taşırlar. Şartlara uyum sağlarlar. Israrcıdırlar.
Tüm bu saydığımız ve unuttuğumuz ortak noktaları kendilerinin fark edilmelerine olanak verir. Bu sayede hızlıca kaynaşıp eylemselleşebilirler.
Otoriter hayalperestlerince oluşturulmuş yazılı olmayan literatüre uyarlar.
Güç üstünden kurgulanmış İllegal bir anayasaları vardır. Bu anayasa bazen hukun içinden bazen hukuk dışına çıkılarak oluşturulduğu için defineciler toplum nazarında
Şüpheli insan sınıfından kabul edilir.
Emperyalizm tüketim toplumu bilincini kapitalizmin kazan kazanıyla zirveye çıkarırken; tüketimi ve egoizmi de beraberinde yükseltmiştir. Sosyal tabakalar arasındaki yaşam kalitesi ve refah makası açıldıkça her tabaka daha fazlası için çırpınan kölelere dönüşmüştür. Bu döngü en üst refahı yaşayanlar için sonsuzluk ve doyumsuzlukla sınırlanınca; ortaya peynirin peşinden kasnakta koşan deney faresi gibi bir acınası insan figürü çıkmıştır.
20 ve 21. Yüzyılın temel sorunu, kaynakların yetersizliği ve bu sebeple oluşacak çatışmalı yaşamdır. İnsan üretimi tüm idari modeller memnuniyet üzerine bina edildikleri için zorlu bir mücadeleyi maalesef kendi içlerinde taşırlar. Her birey kendisi için bir diğeriyle eşit olmayan ihtiyaç- istek gerçekliğinde bulunduğundan maddi bir eşitlik öngören sistemlerde(materyal sosyalizm-komünizm) insanın gereksinimlerini ve arzularını karşılamaktan çok uzaktırlar.
Kaynakların ihtiyacın üzerine çıkabilmesi için insan nüfusunun 800 milyona düşmesini isteyen dünya elitinin aksini yaşayan milyarlarca insanın ortak kaygısıdır.
Ancak sorunu; modern kölelik üzerinden kurgulanmış bir hegomonik dünya düzleminde çözümlemeye çalışmak saflıktır.
Bazı denge ve tasarrufla sürdürülebilirlik sağlanacak metotlar vardır elbet.
Bu yukardaki küresel durum yereldeki definecilik sisteminin daha da çetrefilli olmasına zemin hazırlayan ana iticilerden olmuştur.
Kapitalizm tüm değerleri kendine (kapital-paraya) çevirdiğinden kültürel bütün miraslar, sanat eserleri, tarihi yapıtlar, mezarlık alanları vs önce öncüleri tarafından yağmalanmış toplumlara da bu işler zenginlik aracı olarak sunulmuştur.
Defineye hücum mottosuyla yürütülen bu kampanya amacına ulaşmış ve sömürge toplumlar ucuz bedellerle eşsiz ve şaheser varlıkları kendi ülkelerine taşımışlardır.
Medeniyetler coğrafyalarının kayıtlarını soyguncu coğrafyaların müzelerinde para karşılığı seyretmeye mahkûm edilmiştirler.
Hala da bu yer değiştirme devam etmektedir.
Yerelde gözü açılan devlet kurumları bu yağmayı kısıtlayıcı tedbirlerde durdurmaya çalışırken kantarın topuzunu kaçırmışlardır. Mevcut mevzuat hala tarihsel mirasa erişim açısından kısıtlayıcı, erişilen mirasın değerlendirilmesi açısından fludur. Bu durum da defineciliğin illegaliteden zemin bulmasını sağlamaktadır. Bu illegal zemin tarihi mirasın kaçakçılığının da oluşmasına sebep olmaktadır.
Aslen en büyük zararı da mirasta ortaya çıkan tahribattır. Sanatsal ve kültürel tüm miras kontrolsüz ve usulsüz metotlarla ortaya çıkarılmakta ve bu çalışmalar etrafında tahrip olmaktadır.
Kapitalist ülkelerin bu tip konularda kurum ve kuruluşları mevcuttur.
Bulunan şeyin tescilinde fert öncelenir. Eldekinin tescili kurumsal bir kimlikle yapılır.
Otoriteler değer biçer. Ticareti ve sergilenmesi için tescil sahibi yetkilidir. Uluslararası envantere kaydedilir.
Miras bırakılabilir. Alınıp satılabilir. Hediye, hibe, bağış yapılabilir.
Her hâlükârda mala dönüştürülmüş olur.
Aranması, bulunması, tescili, ticareti ve tüm hukuki sorumluluğu ferde aittir. Bu süreçler işletilirken, kazanç noktasından bakan sistemler; mirasın sağlam bir şekilde korunmasını esas almaktadır.
Giresun Şebinkarahisar’da resmi ruhsatıyla bir kazı yapan kişilerin kendi ağızlarından anlattıkları aşağıdaki hikaye bu yukardaki konuların handikaplarıyla komedileriyle dolu güzel bir örnektir.
“Efenim, resmi yetkililer gelip alanı belirledikten sonra iş makinası kazıya başlar. Üç saatlik bir çalışmadan sonra operatör bir kaya yığıntısının ardında taş duvara erişir. Resmi yetkililer gelip müdahale edene dek bu tas duvarın bir kısmı yıkılmış olur. İçeride bir taş lahit ve çevresinde heykel ve savaş silahları olan küplerde taşların parladığı bir Tümülüs’tür bu mekan.
Müze yetkilisi görevini yapar. Kazıyı durdurur. Tutanağını tutar.
Sonrası çok daha ilginçtir. Tutanakta bir tarihi taş duvara gelindiğini tarihi taş duvarın tahrip edilemeyeceğini ve kazının durdurulduğunu, ilgili müzenin yerinde tespit yapacağını, duvara verilen zararın kazıyı yaptıranın sorumluluğunda olduğu ve burayla ilgili durum netleşene kadar kazının kapatılmasına karar verdiğini söyleyip kazılan alanı doldurur.”
Akıbeti meçhuller zümresine bir resmi define kazısı daha eklenmiş olur.
Bu konu bir efsaneye dönüşür ve tüm ülkeye yayılır. Malumdur ki kulaktan kulağa oyununda şehirler mekanlar da dahil her şey anlatanın dip duygularına göre şekillenir. Bu hikaye Trakya da yunanın bıraktığı içi altın dolu top silahına, doğuda rusun erzak odasına, güneyde dini mekanların dehlizlerine, kuzeyde eşkıya yapıtlarına, orta Anadolu’da medeniyet mirasına dönüşür.
Dikkat edilirse görülüyor ki her coğrafya defineyi kendi tarihsellikleri içinden değerlendirir. Bu da çok komik bir travmadır.!
Yukardaki örnek; devlet yasal kazı çalışması ile ilgili bir durumdur. Sınırları korumacılıkla çevrili ve çok acımasız bir durumdur.
Burada ön bir tespitin mümkün olmadığı bir hal vardır. Bu yüzden tahribat riski olasıdır. Ve tarihi duvarda bir tahribat oluşmuştur. Öte yandan içerde bulunan varlıklar değer hükmüne (tarihi eser) ve değeri konulamayan (paha biçilemeyen)eser hükmüne tevdi edilmiştir.
Define bulmayı ümit eden kişi de elleri boş bir şekilde kalmıştır. Çünkü değeri biçilemeyenin parasal bir karşılığı olmamaktadır. Para veya paraya dönüşebileceği ümidi olan definecinin bütün yasal zemin gayretleri boşa gitmiştir. .
Belki bulunan ve eser hükmü taşısa da emsali fiyatlandırılmış olan veya define hükümlerine haiz (madeni paralar, basit takılar, değerli taşlar, vs) denk gelirse ve defineci bunlara kazıyı tamamlayarak ulaşabilirlerse; değer tespit komisyonun belirleyeceği oran üzerinden vergileri ve diğer yasal payları düşüldükten sonra bedeli belirsiz bir sürede defineciye ödendiği vakalar da mevcuttur.
Görüldüğü üzere yasal definecinin bazı süreçsel sorunları vardır ve bu ta işin resmi kazı izni müracaatı aşamasında başlamaktadır. Sorunlar sırasıyla bölgenin vasfının tespiti.
Bölgeyle ilgili önceki taleplerin araştırılması.
Bölgenin güvenlik risklerinin ve yerel güvenlik uygunluğunun tespiti.
İlgili müze müdürlüğünün personel durumu.
Kazı uygunluk onayı için öngörülen harcırahlar.
Çalışacak ekibin SGK girişleri
İş güvenlik uzmanından tedbir uygunluğu
Vs.vs.vs
Anlaşılacağı üzere hem bürokratik hem fiziki hem de ekonomik birtakım zorunluluklar vardır.
Bu mücbir nedenleri tamamlamak hem zor hem süre açısından oyalayıcıdır. Bunları tamamlanması ile sonuç alınabilme ihtimali yine de zordur. Çünkü defineciye talep ettiği tarih ve metre kare alanın içinde, iş saatleri çerçevesinde izin verilebilmektedir. Yağmur, tabi afet, sosyal bir olay gibi birçok öngörülemeyen durum definecinin hanesine zarar olarak yazılmaktadır. O sebeple tamamlanamayan resmi define kazıları maalesef kapatılarak sonlandırılmıştır…
Resmi envanterde bunun gibi yüzlerce dosya doludur. Arşivden binlercesini gülmek için okuyan araştırmacıların dışında :
Kaybolan emekler, çöken ruhsal bilinçler, intiharlar, sosyal sorunlar gibi dramların acısı birçok edebi ve sanatsal esere ilham olmuştur.
Tüm bu yıkımların ve çözümsüzlüklerin nihayetinde:
Dilden dile gazetesince, resmi define kazılarının ancak; çok ileri gelişmiş alan tarama ve görüntüleme cihazlarıyla tespitinden sonra ve yine mümkünse önden yapılacak sondaj çalışmalarının verilerinin birleştirilmesi ile uzmanların ihtimalleri analizi tamamlanınca yapılabileceği, kanaati oluşmuştur. Öyle ki bu konuda ortada olan haritalara, işaretlere, efsanelere, rüyalara, aksakallılara itibar edilmemektedir. Yoksa hüsran çok elim olmaktadır. Denilebilir ki en ciddi en profesyonel çalışmada bu tespitlerden sonra yapılmaktadır ve sonuçlandırılmaktadır.
Bu ön çalışmalar beraberindeki yasal sürecin maliyetler üzerindeki etkisi yadsınamaz. Yine de hüsranlara rastlanan birçok vaka vardır.
Definecilikle ilgili dipsiz kuyu; tüm bu yasal süreçlerin olumsuzluklarından doğar.
Ve asıl efsane oluşur. Yukarıdaki yasal süreçleri ancak imkanları olanlar yürütebilirken; olumsuzlukları gerekçe eden umumiyet yasadışına çıkar.
Yasadışına çıkılınca ciddi bir kaynak ayırmadan, basit el aletleri ve yardımcı ucuz cihazlarla hem tespit hem kazı çalışmasını yürütürler. Bu tür kazılar hukuk nezdinde kaçak kazılar ve kaçak tespit çalışmalar sınıfına girer. Mücavir alan dışında jandarma içinde polis güçleri işin içine korku unsuru olarak girer.
Bir hikayeyle örnek verirsek:
“Jandarma bölgesinde üç arkadaş bir X (milli mensubiyeti üzerinde definecilerce polemik olduğundan X ile ifade edilmiştir.) vatandaştan aldıkları bilgilerle gizli bir tespit çalışması yürütürler. Bilgiyi harita üzerinden verdiğini iddia eden kişinin tarif ettiği coğrafyayı ve işareti bulurlar. İşaretin bulunduğu koordinatta kaçak kazı yapma bilgisini X kişiye teyit ettirdikten sonra gece gelip bu koordinatta kazı yaparlar. Yarım metre derinliğe inip bir kayayla karşılaşırlar. Bu kayayı çıkarıp yapısını incelediklerinde uzunca bir istiridye kabuğuna benzediği kanaatine varırlar. Oy birliğiyle bu kayayı açmaya karar verirler. Ellerindeki basit el aletleriyle uzun uğraşlar sonucunda taş yarılır.
Toprağın üzerine dehşet verici bir hazine dökülür. X kişiyi arayarak bulduklarını müjdelerler ve nakite dönüştürme durumunu konuşurlar. Anlaşma bitince heyecanlarını dindirmek için birinci kişi toprağa uzanıp gökyüzünü seyre koyulur.
İkinci kişi tuvalet için ayrılır. Üçüncü kişi biraz uzaklaşıp eşine en az hisselerine düşen 60 milyonun müjdesini verir.
Ancak rutin devriye görevindeki jandarma ekibinin orman içinde parlayan cep telefonu ekran ışığının farkına vardığını öğrendiklerinde teslim olmak için ellerini havaya kaldırır vaziyettedirler. İlgili ekip buluntuları tutanağa geçirir. Çevre taraması yapar. Gerekli olay yeri prosedürlerini gerçekleştirdikten sonra, bu üç kafadar karakola götürülür. Müzeden tespit ekibi davet edilir. Tutanaktaki envanteri materyaller ilgili mevzuattan sonra müze yetkilisine teslim edilir.
Hadiseyi anlatan üç kafadardan biri cezaevi sürecini tamamladıktan sonra bize çok ilginç bir detay vermişti. O detaya göre jandarma geldiğinde bu (yerde yatıp gökyüzünü seyreden) doğrulmuş ve altından yapılmış yumruk büyüklüğünde gözleri pembe elmastan bir horoz kafasını incelemekle meşgulmüş.
Karakolda iken müze yetkilisine meraktan bu horoz kafasının değerini sormuş. Doğru yanlış bilemediğini belirttikten sonra 32 milyon eder gibi bir bilgi aldığını yemin ederek anlatmıştı.
Kaçak çalışan birinci sınıf definecilere en iyi örnek hadisenin yukarıdaki olay olduğunu düşünmekteyim.
1. Sınıf kaçak kazıcıların özellikleri örneğin içinde mevcuttur. Bilgiye göre hareket ederler. Yer tespiti yaparlar. Kazı planlaması yaparlar. Kaçak kazılarını gerçekleştirirler. Kaçak kazıyı en gerçeğe ve mantığa uygun yapan bu guruptur. Sonuçlarını bilirler. İhtiyaçları bilirler. Risk analizi yapar. Uyumlu ekip oluştururlar. Kaçak ticaret kanalları kurarlar. Aptalca hatalar yapmasalar defineyi kaçak kazılarla bulmaya en yakın ekip bunlardır.
Bu kaçak kazıcılar sınıfının diğer kaçak kazıcılar gibi ortak handikapları vardır. Şimdi bu konulardan bazı örnekler vermek icap etmektedir.
Ortak sorunlar: yanlış ve yalan bilgi…
Sahte tespit cihazları, eğitimsizlik, yakalanma ihtimali, ekipten ihanet ihtimali, kaynakların tükenmesi, lojistik yetersizlik, aile ve toplum baskısı ve tedbirsizlikten kaynaklı ölüm riski.
Birde yakalanıp hukuk karşısında hesap vermek, itibar kaybı. Yürüyen doğal ve meşru dengenin hem madden hem manen hem ruhen bozulması…
Bu yukarda sayılan problemleri aşabilirseler ki;
Definecilikten zengin olduğu söylenen tüm kaçak kazıcıların yüzde 80 ini bu gurup oluşturmaktadır. Bulduklarını paraya çevirdikten sonra suskunluk yemini edip, ortakları farklı şehirlere yerleşen ve durumu ikinci bir kişi ile (eşleri de dahil) paylaşmayanlar bu kaçak kazıcıların efsane idollerine dönüşürler. Onlar definecilik aleminde servetlerinin artışından, kaliteli ve lüks yaşantılarından, gizli yatırımlarından ve tüm bunları gizlice yapıp mekan değiştirmelerinin fark edilmesinden tanınırlar…
Ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, vicdanlarında sır sakladıkları için bir gün farklı yöntemlerle dışa vurum yaşarlar.
Belki de böyle zengin olanların müzayededen eser satın almaları günahkarın duası gibi bir şeydir, Allah bilir.
2. Sınıf kaçak kazıcı modellemesi çok ilginçtir.
Bu kaçak kazıcı gurubu bilgi, hayal, yalan harmanlaması üzerinden toto oynama olasılıklarını hesap ederek ya tutarsa, ya gerçekse, ya nasibim buradaysa diye hesap kitap yapıp işe girişenlerin gurubudur. Birinci guruptaki planlama, tespit çalışmaları es geçilerek bölgeye hareket eden guruptur. Bunların kazma küreği, dedektörleri vs. Alet ve cihazları yanlarında gezer. Her an kazıya hazırdırlar. Kahveye gelen bir X kişinin kendilerini ikna edebilirlik parametreleriyle harekete geçebilen yapısı vardır.
Bunlar aynı zamanda aracılık faaliyetleri yürütürler ki civardan ve kuralsız ilişkilerinden doğan tüm kaçak kazı buluntuları bu gurubun faaliyet alanını belirler. Derin ve uzun süren kaçak kazılara girmezler. Sloganları hemen bitsin parayı bulayımdır.
En çok emek ve kaynak harcayan kaçak kazılarında sonuca ulaşamayan defineci tipi bu sınıftır. Ancak o kadar büyük bir sahte eser ve materyal bilgisi envanterleri oluşur ki: bu envanter ilgili kanun güçlerinde dahi yoktur.
Hiç sonuç almaya odaklı veya buluntu ticareti odaklı gerçek faaliyetler yürütemedikleri için hukuksal sorunları en az yaşayan bu yapıdır.
Belki de kanaatimce meselenin aksiyon ve adrenalin kısmıyla ilgilidirler de o yüzden…
Bakın bir hikâyeyle izah etmeye çalışalım.
“X kişisinden alınan ve teyit edilmeyen bilgi ile şahıs Tümülüs olduğunu tahmin ettiği bir yapıyı kaçak kazmaya karar verir. Yalnız başına ay ışığı olan bir yaz günü kazıyı yapacağı yere ulaşır. İlk akşamdan başlayan kaçak kazı çalışması gece saat üç civarında kazdığı yerin çökmesi sonucu düştüğü mezar odasında heyecana dönüşür. Bir yara almamıştır. Cep telefonunun feneriyle yıkıntıyı ve odanın içini incelemeye başlar. Taş kaidenin üzerinde açıkta yatan tahnittenmiş bir mumya vardır. Bir erkek mumyasıdır. Başında taç vardır. Kıyafetleri çok sadedir. Göğsünün üzerinde bir kitap tutmaktadır. Belli ki en değerli eşyası bu kitap diye düşünür ve kitabı almaya karar verir. Ancak sorun vardır. Gün ilk ışıkları sökün etmiştir. Uzaklardan sürülerin boyunlarındaki çan sesleri işletilmektedir. Kitabı taşıyacak bir çantası yoktur. Yukarı çıkıp etrafı kolaçan edip araştırmayı devam ettirmeyi akıllıca bulur. Yukarı çıktığında çobanın sürüyü bulunduğu yere sürdüğünü fark eder. Bir daha odaya inemez. Olay yerinden görünmeden ayrılır. Uzakça bir noktada gizlenerek gözetlemeye başlar. Çoban yere ulaştığında telefonunu çıkarır bir yeri arar. 30 dakika içinde jandarma ekibi gelir. 3 saat sonra şehrin müze ekibi gelir. Bilinen yasal süreç tamamlanır. Bölge envantere kaydedilir. Koruma tedbirleri alınır.
Bizim rahmetli definecide ertesi günkü yerel gazetenin 3.sayfa haberlerinde kitabı ve naaşın altında jandarmanın bulduğu taş kasadaki 4300 adet altın paranın haberini okuyarak hayıflanır.
Yukarıdaki hadisenin kahramanın ölene kadar aklına geldikçe, ruhsal dengesinin bozulduğuna, üzüldüğüne ve kahrettiğine bizzat şahit olmuşluğu olan, yakın bir dostu anlatmıştı. Hatta ölüm sebebini buna bağlıyordu.
Geldik asıl eğlenceli kısma. Buradan sonra yapacağımız yorumlar ve değerlendirmeler akıl ve mantık terazisinde tartılmayacak kadar ilginçtir.
3. Sınıf kaçak kazıcıların dahil olduğu bu yelpaze içeriğinde;
Metafizik olguları, boyutsal farklılıkları, büyüyü, tılsımları, efsaneleri, olağanüstülükleri ve yıldız kimlikleri taşır. Özellikleri itibariyle kahramanların tamamını birer sinema, tiyatro, roman ikonu gibi düşünmek daha evladır. Her biri mistik bazı harikuladelikleri sıradanmış gibi yaşadığını iddia eden kimliklerdir. Gerçekle kurgu dünyası arasında ki çizgiyi çoktan aşmışlar yeni ve kontrolsüz bir boyuta geçmişlerdir. Değerler yerlerini yeni halleriyle takas etmiştir. Normal fertlerin hayatları boyunca hiç denk gelemeyecekleri hadiseler bunların ooo biz neler gördük diye başlayan sözlerinin devamındaki hikayelerin gerçek gibi anlatıldığı kısımdır.
Çok da uzatmadan örnekle özetlemek gerek.
” 4 yıl evvel Marmara Eğitim ve Araştırma hastanesinin bahçesinde tanıştığımız bir definecinin dünyasından bir alıntı:
X kişisi daha evvel kaçak kazıları yapan ve bunların ticaretine aracılık eden bir sabıkalıymış. Hatta durumun ceremesini de çekip birkaç yıl cezaevinde yatmış çıkmış. Artık hukuki bir bedel ödemek istemediği için; kendine hukukun etrafından dolanacak yol arıyormuş. Bu arayışları onu metafizikçilere (cinci-büyücü- hoca-papaz-haham vs.) ulaştırmış. Bu kesimden biri ile irtibata geçebilen kişi ile tanışmış. Uzun iletişim sürelerinden sonra aracı ufak bir komisyon karşılığı üstada götürmüş. Evinde üstad ile baş başa bir görüşme gerçekleşmiş. X kişisi üstadtan hukuka takılmadan, kaçak kazı yapmadan, kaçakçılığa aracılık etmeden defineye ulaşıp ulaşamayacağını sormuş.
Olumlu cevap alınca şartları konuşmuşlar.
Şartlar şunlarmış.
Üstad cezaevinden yasal izin aldığı günlerde çalışma yürütülecek.
Üstadın cezaevinden çalışmanın yapılacağı geliş gidişi temin edilecek
Üstadın bütün ihtiyaçları karşılanacak
Üstadın yapacağı büyü vs için lazım gelenler tedarik edilecek
Üstadın güvenliği sağlanacak.
Uzayıp giden bir talep listesiyle karşılaşan X kimlik talepleri karşılamak için mevcut dairesini satmış. Sonunda ayinsel bir ritüel düzenlenecekmiş.
Gün gelmiş. Boş bir ev hazırlanmış. Cezaevinden üstad getirilmiş. Onun kutsadığı boş bir odaya beyaz ipek örtü serilmiş. Üstad burada küçük bir çağırma ayini yapmış. Kapıyı kilitlenip dışarı salona geçmişler.
3 saat kapı kilitli kalmış. Hep beraber gidip kapıyı açtıklarında ortadaki manzara dehşet verici imiş. Ortadaki ipek beyaz örtünün üzeri odanın yarı yüksekliğine kadar hazinelerle doluymuş.
X kişi hemen fotoğrafını çekmiş. Tam ilgili alıcısına gönderecekken üstad elini tutmuş ve şimdi bizden başkasının görmesine izin yok. Satışa da izin yok demiş. Bu duruma bozulan X kişi yine bir ümit dişini sıkarak izin şartlarını sormuş. Üstadın en az üç sefer cezaevinden izinli çıkacağı tarihlerde gelip okuma yapması gerektiğini bu arada evin mühürlü kalması gerektiğini öğrenmiş. İşkillenmiş ama üstadın cezaevine giriş hikayesini sabah dinlediği için bir şey diyememiş. Sözde kimliğini bilmediği güçler üstadı böyle bir işte değerlendirmişler. Payını vermemek için ona bir suç isnat ederek cezaevine attırmışlar. O da onlar için getirttiği hazineyi cinlere gizletmiş. İki tarafta inatlarından vaz geçmediği için üstad içerde yatarken; hazine görünmez bir şekilde o insanların evinde mühürlü imiş.
X kişi bunları hatırladığından üç turu da tamamlamış. Bu sefer cezaevinden alınan üstad Fatih’te ayarlanan bir mekânda okumasını ve ritüellerini gerçekleştirmiş. Yine aynı dehşet hazine görüntüsü. Bizim X kişisi bu sefer bırakmaya niyetli değilmiş. Üstada söz bırakmadan oradan bir takıyı seçerek almak istediğini söylemiş. Üstad X kişinin alamayacağını ancak orada bulunan bayanın alabileceğini belirtmiş. Bayan kolyeyi almış. Salona geçmişler. X kişi büyük bir öfkeyle neden olmadığını sorunca koruma için mumya formların geldiğini ve bedel istediklerini beyan etmiş. Artık tüm maddi varlığını yitirmiş bu inanan son bedelin ne olduğunu öğrenme hakkı olduğunu düşünerek söyle demiş.
Üstad mumyaların bir insan kurbanı istediklerini veya henüz ölmüş birinin cesedini istediklerini söylemiş.
Zaten akıl ve sinir sistemi harap olmuş X kişi bu sözlere dayanamayarak cinnet geçirmiş. İki gün sonra kendine geldiğinde akıl hastanesinin bir koğuşunda imiş. İlerleyen zamanda birçok iç organı dengesini kaybetmiş.
Bu Türkiye’nin sayılı maden mühendislerinden olduğunu söyleyen kişinin hastane bahçesinde bize anlattığı hali ve perişan görüntüsü hala hafızamızdaki diri yerini korumaktadır. Ha unutmadan deniz aşırı geçtikten sonra hazineden çektiği fotoğraflardan pazarlama yapmaya çalıştığı için geçirdiği cinnet öncesi hukuki süreci unutmadan ekleyivermeliyiz.
Biraz uzun ve karmaşık bir hikâye oldu. Ancak birebir tanımadığım bir insanın, sırf bekleme esnasında, bir geçmiş olsun dileğinden sonra, hikâye ettiği perişanlığının sebebini, ajitasyona bağlar idik. Lakin, hiçbir şey istemeden hatta bir çay ısmarladıktan sonra, soluklanmadan halini anlatıp, helallik isteyip kalkıp gitmesiyle bize bir anı bırakmaktan başka bir amacı olmadığı, kanaatine ulaştık.
İzah etmeye uğraştığımız kaçak definecilerin hazin ve dramatik sonunu betimledik.
Aslında bu son hikâyede bütün definecilerin
Yadsınamaz olguları gizlidir. Umut varsa soygun, istismar, dolandırıcılık, dejenerasyon, sömürü, köleliğe vardıracak şekilde kullanılabilir.
Teknik üniversite maden mühendisliği doktoralı olsanız bile iyi bir illüzyonistin pençelerine düştüğünüzde telefon dolandırıcılarının ağına düşmüş profesör gibi olursunuz.
Çünkü definecilik çocukluk yıllarının bastırılmış merak ve sahip olma duygusunun özbe öz dışavurumudur. Bizim kanaatimize göre sistem; bu duyguların yasal zeminlerde karşılanması için ilgili ve meraklıları tatmin edecek meşru zemini yeniden ve özgürlüğü referans alarak tanzim etmeli insanların arkeolojik miras üzerinden merak duygusunu harekete geçirerek öğrenme kapasitesini büyütmelidir.
Bilinmelidir ki ülkemizde bu konuyla illegal veya legal ilgili olan en az 5 milyon kadın erkek insan mevcuttur. İyi bir yönlendirme ve eğitimle kültürel mirasa göz-kulak olacak ciddi bir sayıdan bahis edebiliriz.
Ayrıca yapılacak düzenlemeden sonra oluşacak yasal prosedürden elde edilmesi olası gelir hiçte küçük rakamlar olmayacaktır. Yurt dışına kaçırılan kültür varlıkların geri kazanılmasında ve bulunan varlıklar için ödenecek bedellere yetecek kadar bir gelir oluşması ihtimaldir.
Yeni kurulacak her ilçeye bir müze projesine hem nakdi hem envanter için iyi bir çözüm olabilir.
Bilgi güçtür. Geleceğin gücü hayallerin eriştirdiği teknoloji ise geçmişin gücü coğrafyanın delillendirdiği tarih bilgisidir.
İnsan dünden yarına günü nokta gibi yaşar. Sağ yanı tarihe sarkarken gövdesi bugünde sol yanı gelecekte bir zümrüdü ankadır.
İyi ki de öyledir.
Hüseyin Coşkun