Röportaj

Daha güçlü bir Naz var artık!

Kızılay Web Banner 950X100

Henüz lise öğrencisiyken yazıp bestelediği ve videosunu YouTube’a yüklediği ‘Yoksun’ adlı şarkısıyla milyonların sevgisini kazanan Naz Ölçal, yeni single’ı ‘Adı Yalnızlık’ı yayınladı. “Bu şarkı bir savaşın, vazgeçmenin ama fark etmenin, düşmenin, itilmenin, sadakatin, arayışın, yuva ararken tuzak bulanların ve yalnızlıkla savaşırken kendi yalnızlığında kalabalığını bulmuşların hikâyesi” diyen Ölçal, son yıllarda gücünü daha iyi fark ettiğini, daha mutlu ve ne istediğini bilen bir Naz olduğunu söyledi.

Söz ve bestesi sana ait olan yedinci single’ın ‘Adı Yalnızlık’ geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yalnız ama bu yalnızlıktan güçlenerek çıkmış birini görüyoruz şarkıda, doğru mu?

Evet, diğer tüm şarkılarımdan daha farklı, daha hassas, tutsak ama aynı zamanda özgür bir ruha sahip ‘Adı Yalnızlık’. Son 3 – 4 yıl bazı engellerle boğuştum ancak bu engeller yeni bir Naz yarattı. Ya da o Naz’ı ortaya çıkardı diyelim. Çünkü aslında hep saklamışım kendimi, olmam gerektiği gibi davranmışım hep belki de. Ama artık şarkımın son cümlesinde söylediğim ‘Yalnız değilim aslında her şeye rağmen’ dediğim yerdeyim. Kendime yolculuk yaparak, kendimi ve gücümü fark ettim. Baskıya baskın çıkmayı ve cesareti öğrendim. Aslında ben çekingen değilmişim, insanlardan çekinmişim sadece. Ama içimdeki Naz çekingen olmak istemiyormuş, yalnız gibi görünse de kalabalıkmış kendiyle. Bu yüzden ‘Adı Yalnızlık’ bir savaşın, vazgeçmenin ama fark etmenin, düşmenin, itilmenin, sadakatin, arayışın, yuva ararken tuzak bulanların ve yalnızlıkla savaşırken kendi yalnızlığında kalabalığını bulmuşların hikâyesi diyebilirim.

Klibine de çok yansımış bu değişim.

Sözlerin ruhuna uygun oldu görüntüler. Eski kliplerimdeki gibi çekingen Naz’ın yerine daha kendine güvenen, mutlu ve ne istediğini bilen bir Naz var artık. Çünkü artık olmam gerektiği gibi değil, olduğum gibi görünmek istiyorum.

Hikâyeyi en başa sararsak, sen henüz lisedeyken bir Fizik dersinde Şebnem Ferah’a olan sevgini şarkı sözü olarak yazıyorsun ve bunu besteleyip yakınlardaki bir stüdyoya gidip kaydediyorsun. YouTube’a yüklediğin ‘Yoksun’ adlı bu şarkının videosu bugün 120 milyon izlenmeyi aştı ve hayatın değişti. 

Öyle oldu gerçekten. Şarkı yayınlandıktan sonra okulda herkes şok içindeydi. Ben nasıl olur da şarkı söylerdim. Kimse benden o güne kadar bir şey duymamış. İlk gün 2 bin kişi izledi. ‘Üzüleceksin, 1 milyon bile izlenmeyecek’ diyenler oldu. Hevesimin kırıldığı anlar oldu aldığım yorumlardan dolayı. Ben biraz utangaç ve her duyguyu derin yaşayan biriyim. Gelen kötü niyetli eleştiriler dolayısıyla şarkıyı silmek istedim ancak ailem engel oldu. İyi ki de olmuşlar. Bugün burada olmamın bir nedeni de o hakaret ve beddualar… Beni cesaretlendirdiler. Ve bugün sadece ‘Yoksun’ 120 milyon izlenmeye yaklaştı. Her yıl şarkıyı internete yüklediğim günü kutlayanlar bile var. İnanılmaz gerçekten.

Tabii bunlar Gaziantep’te oldu. Orada büyüdün bildiğim kadarıyla. Nasıl bir çocukluktu seninki?

Evet, Gaziantep’te büyüdüm. Çocukluğumda özellikle annem başta olmak üzere, ebeveynlerimin mesai saatlerinin çok uzun olmasından dolayı yalnız büyüdüm diyebilirim. Evde ağabeyim vardı ama o yaşlarda bir ebeveynin sağlayabileceği imkânları sağlayamıyordu doğal olarak. Buna rağmen aile eksikliği hissetmedim. Fiziksel olarak çok görüşemesek de her anlamda yanımda olduklarını biliyordum. Ve özellikle annem işe gitmeden önceki zamanlarında “Naz saat 2’de evde şunu yapmak ister, 3 ‘de acıkır” gibi düşüncelerle her şeyi hazırlar öyle giderdi işe, ihtiyacını duyduğum çoğu şeyi bu şekilde karşılardı aslında. Annem ve babam ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, beni mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Gaziantep’in gelenek göreneklerine, insanların bakış açısına rağmen ailem beni ‘Nasıl istiyorsan öyle yapmalısın’ diyerek büyüttü. Bir ebeveynden çok arkadaş oldular bana, hâlâ da öyleler.

Müziği bu kadar severken ve ilerleme kaydederken neden konservatuar değil de Psikoloji bölümünü tercih ettin?

Daha çok küçükken ‘İnsanlar neden üzülür, neden yalnız kalır, yalnızlık, mutluluk nedir?’ gibi konuları sorgulardım. Kendimle tanışmaya çalışırdım. İnternette psikolojik hastalıkları araştırıyordum. Kendimi bir psikolog olarak insanların memnun olmadıkları hayatlarını değiştirirken hayal ediyordum. Bu hayalim için çok çalıştım ve şimdi tam da olmak istediğim bölümdeyim. Almam gereken eğitimler için de çok heyecanlıyım. Psikoloji mesleğinde iş bulabilmek, adını duyurabilmek özellikle günümüzde çok zor ama bunu da yıkabilmek için çok çabalayacağım, çünkü çok seviyorum.

Şarkı sözlerini yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?

İlham denen şey her an, her şeyden gelebilen; bazen de zorlasanız da beklemeseniz de hiç gelmeyen bir araç. Çünkü zaten içinizde ve kafanızda olan hisleri kelimelere ve melodiye döken sizsiniz. Bunları harmanlayarak belirli bir armoni yaratan ise ilhamdır. Rolü küçümsenemez ama işin büyük payı da size düşer. Bu yüzden benim şarkılarımı yazmam ve bestelemem tamamen yaşadıklarım, hayal gücüm ya da ruhumdur. Ama illa bir ilham kaynağı söyleyecek olursam, bunları bir armoni içerisine sokmama yardım eden şey, okuduğum kitaplardır diyebilirim sanırım.

22 yaşındasın. Önünde uzun bir yol var. Bu yolda motivasyonunu nasıl sağlıyorsun?

Kötü niyetli eleştiriler, acımasızca yapılan aşağılamalar, önüme konulan binlerce kasıtlı engel benim ilk motivasyonum oldu sanırım. Hala da böyle olgular yolumu kesebiliyor, insan olayın içindeyken bazen iyi düşünemeyebiliyor ama birkaç gün geçtikten sonra olaya daha başka gözle bakabiliyorum. Özellikle müzik hayatım başladığından beri motivasyona daha çok ihtiyaç duyar oldum ve ilk yıllarda bu olayların gerçekten engel olduğunu düşünüyordum ama sanırım hırslı yapım bunları engelden çok, teşvik olarak algıladı. Engelledikleri insanların, engelleyen insanların egolarını tatmin etmeleri için bir nimet olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden onların egolarını değil ama kendi hayatımı tatmin etmek için ilerlemenin daha önemli olduğunu biliyorum. Ailemin bana verdiği emek, benim hayatta kalma savaşım, üretme aşkım, hırsım, başarı inadım, hayatı sevişim, bir şeyler yapıyor olmak isteğim benim motivasyonlarım arasında. Ve tabii ki pes etmemek… Zaman zaman bu hataya çok fazla düşüp, ne kadar yanlış olduğunu sonradan fark ettiğim tek yanlış olsa gerek. Pes etmeyip, gözlerini yanlışlara, kötü niyetlere kapattıktan sonra yalnızca kendini dinlerse insanın başaramayacağı şey yok.

Genç şarkıcılara yeterince şans verildiğini düşünüyor musunuz?

Dijital ortamın hızı ve büyüklüğü herkes için çok büyük şans. Üstelik herkes kendi müziğini kendi yapabiliyor ve anında dijital ortama yükleyebiliyor. Gerisi şans, müziğin, sözlerin gücüyle alakalı. Tabii bu işin reklamı, elinden tutanı, yol göstereni gibi birçok detay var ki bunlar da işin çok büyük kısmını kapsayan elementler. Bazen müziği çok iyi olan insanlar, sırf reklamı olmadığından, kendini gösteremediğinden fark edilmeyebiliyor. Bazıları da bu kadar çok kendini göstermeye çalışan üreticiler arasında kaybolup gidiyor. Büyük sanatçılarımızın da genç sanatçılara şans verdiği gerçeğini de yadsıyamayız, fakat sanırım biraz daha fazla görmek gerekiyor. Tabii sosyal medyanın yoğunluğu da yadsınamaz bir gerçek.

‘Adı Yalnızlık’ pandemi sürecinde yazdığın bir şarkı. Nasıl geçirdin bu süreci? Hazır bekleyen başka şarkılar da vardır diye düşünüyorum

      Pandeminin ilk 3,5 ayını Gaziantep’te ailemle geçirdim. Üniversite hayatım başladığından beri ilk kez bu kadar uzun süre ailemle vakit geçirme fırsatı bulmuş oldum. Öncelikle evde kalıyor oluşumun, psikolojimi kötü yönde etkilemesine izin vermiyorum. Zaten evi seven biri olarak, ayrıca bu sürecin sorumluluk ve zorunluluk kaynaklı olduğu bilinciyle evde yapabileceğim aktiviteler keşfetmeye çalıştım. Her zaman her konuda planlı ve disiplinli ilerleyen biri olduğum için bu dönemde de, kendimi bırakmamak için bunu bozmadım. Planlı ilerlediğimde bazen sadece günü başarıyla tamamlamak için uğraş veriyormuşum gibi hissetsem de, çoğu zaman kendime verdiğim görevlerle hem boşlukta hissetmemiş hem de kendimi geliştirmiş olduğumu düşünüyorum. Temmuz’dan beridir de İstanbul’daki kendi evimdeyim, online derslerim de başladı. Evden zorunlu olmadıkça çıkmıyorum, düzenli olarak ev temizliyorum -ki en sevdiğim ev işlerinden biridir-, her gün belirli saatlerde sporumu yapıp, derslerime girip sınavlarıma hazırlanıyorum. Aynı zamanda gelecek seneki yüksek lisansım için girmem gereken sınavlara da hazırlanıyorum. Bol bol yemek tarifi öğrenip, kendime sağlıklı yemekler pişiriyorum ve bol bol tatlı yapıp yiyorum. J Bu süreçte uyku saatlerimi de düzene koydum ve bu beni daha enerjik biri yaptı, yani sürekli evde olmak çok kötü etkilemedi beni. E tabii bir de bol bol şarkı yazıp üzerlerinde çalışıyorum. Yakında… J

Oyuncu olma hayalin olduğunu da biliyorum. Var mı yakın zamanda bir proje?

Evet, 2014 yılında, Lise 3. sınıftayken okulumu dondurdum ve 4 aylığına İstanbul’a gelip Temel Oyunculuk eğitimi aldım. Ancak hem üniversite hem müzik derken oyunculuk kısmını biraz akışa bırakmıştım. Fakat bu aralar, bu konuda da bir çalışma yapmak için birtakım hazırlıklar yapıyorum, olursa çok sevineceğim.

Biraz İstanbul’dan da konuşmak istiyorum. Bir besteci ve yorumcu olarak İstanbul sana nasıl bir ilham veriyor? Üretim aşamasında mesela bir İstanbul manzarası nasıl etkiliyor seni?

İstanbul küçüklüğümden beri hep hayranlıkla baktığım bir şehir olmuştur. Gaziantep’te yaşamama rağmen küçükken İstanbul’a sık gelip giderdik ailemle. Her geldiğimde ise ‘Denize bakalım’ diye yalvaran bir kız çocuğuydum. Denize girmeyi sevmem, girsem de çok kalmam ama denize bakmayı, denize bakarak hayal kurmayı çok severim. Bana sanki neden yaşadığımı hatırlatıyor gibi gelir. Sonsuzluk kavramını hatırlatıp kötü olan her şeyi unutturur deniz bana. Bazen de kötü olan her şeyi tekrar hatırlatıp onları farklı bir bakış açısıyla değerlendirmemi sağlar. Bu yüzden şarkılarımı yazarken, eğer deniz kenarındaysam çok yoğun duygulara girerek, hatta bazen ağlayarak yazarım hep. Denizi olan birçok yere gitmişimdir aslında ama İstanbul bende çok ayrı bir yere sahip. Kültür farkıyla ya da özgürlüğü hatırlatmasıyla alakalıdır belki, bilmiyorum. İstanbul ile alakalı daha birçok manzara sayabilirim ama bana ilham veren ya da beni en çok etkileyen şey kesinlikle denizi.

İstanbul’u birkaç kelime ya da bir cümleyle anlatacak olsan ne derdin?

‘Yaşatmak istediğim ama yaşatmaya hep çekindiğim asıl Naz’ı ortaya çıkaran, doya doya yaşatan özgürlük şehri’ diyebilirim sanırım. 

Anadolu Yakası mı, Avrupa Yakası mı?

Avrupa’da yaşayan biri olarak kesinlikle Anadolu Yakası. Avrupa’da her şey çok yoğun, çok kalabalık, çok trafik, çok daha kısıtlayıcı. Anadolu Yakası ise her zaman daha sakin, daha özgürlükçü gelmiştir bana. Ama ‘Keşke bir yol bulsam da Anadolu Yakası’na taşınsam’ diye kesin bir düşüncem de yok. Olursa da olur, olmazsa da. İstanbul her şeyiyle güzel J

En çok gitmeyi, zaman geçirmeyi sevdiğin mekânlar, semtler neresi ve neden?

Genelde Beşiktaş’ta olurum, çünkü hem okulumdan ulaşımı en kolay yer orası hem de Beşiktaş’taki tatlıcılara, pastacılara bayılıyorum J Ayrıca tüm arkadaşlarım da orada yaşadığı ve çalıştığı için Beşiktaş’ta değilsem evdeyimdir diyebilirim. Bazen de Nişantaşı’na gidiyorum, tabii ki sebebi yine tatlıcılar!

İstanbul’u hiç bilmeyen bir arkadaşın seni ziyarete gelse ilk nereye götürürsün?

Bu olayı geçen sene yaşadım ve arkadaşımı ilk olarak Dolmabahçe Sarayı’na götürmüştüm. Çünkü ilk olarak orayı görürse onun da İstanbul’a aşık olacağını biliyordum. Öyle de oldu.

Hâlâ İstanbul’da gidip göremediğin ancak aklının bir köşesinde kalan nereler var?

Gitmek istediğim her yere gittim sanırım sadece, Rahmi M. Koç müzesine ve Büyükada’ya gitmeyi çok istiyorum, en uygun vakitte gideceğim.

İstanbul’un bir semtine şarkı yapacak olsan hangi semti için yaparsın?

Ah, ne güzel soru. Sanırım Kuzguncuk olurdu. Hep çok şirin ve cana yakın gelmiştir bana orası.

Kızılay Web Banner 950X100