Röportaj

Bedük ile Çok Özel

Kızılay Web Banner 950X100

Sanatçı Bedük ile müziği ve yaşamını konuştuk…

Ne zamandır Londra’da yaşıyorsunuz. Neden Londra’yı seçtiniz?

Ben her zaman herkesin hayatının en azından belli bir döneminde yurt dışında yaşaması gerektiğini savunurum. İnsana bambaşka bakış açıları getiren, olgunlaştıran, zihin açan, insanı daha anlayışlı ve başka kültürlere saygılı hale getiren bir deneyim. Ben de 3 sene önce karşıma böyle bir fırsat çıkınca değerlendirdim. İyi ki de yapmışım. Hayatımın en yaratıcı, beynimin en açık, olayları ve dünyayı en yalın şekilde algıladığım bir dönem geçiriyorum. İnsanın gelişimi hiçbir zaman bitmiyor tabi. Hep evriliyoruz bir şeylere. Belki daha sonra daha farklı düşünebilirim, ama şimdilik bu deneyimin ruhuma kattıkları için kendimi iyi hissediyorum. Çocuklarım başka kültürler tanıyor, tam olarak konuştukları iki dilleri oluyor. Türkiye’ye uçakla sadece dört saat uzaklıkta, saat dilimi olarak yakın. Hem Türkiye’deki ailem ve arkadaşlarımdan uzak değilim, hem de sürekli konserlere ve çekimlere rahatça gidip gelebiliyorum.

Peki oraya gitme sebebiniz neydi?

İlk soruda cevapladım bunu aslında. Londra’da kendinize nasıl bir hayat kurdunuz? Istanbul’da Zekeriyaköy’de oturuyordum. Aşağı yukarı aynı hayatı kurdum diyebilirim. Şehir merkezine kırk dakika mesafede yaşıyorum. Stüdyom evimin içinde. Araba almadım. Bol bol yürüyorum, otobüse, trene biniyorum. Bahçeyle ilgileniyorum. Nefis yemek yapıyorum. Sürekli satın alma ve hep daha büyüğünü, daha yenisini isteme halinden kurtulup elimdekilerin değerini bilmeyi öğreniyorum. Çocukları sabah okula bırakıp nehir kenarında ördekler ve kazlar eşliğinde kahvemi içtikten sonra stüdyoya girip bangır bangır müziğimi yapıyorum.

Yeni şarkınız ‘Push The Button’ ı anlatır mısınız? Sosyal medyaya gönderme var mı?

Her şarkının illaki sözleriyle bir şey anlatmasına gerek olmadığını düşünenlerdenim. Şarkı, müzik bir his yolculuğudur. Sözün anlatamadığını notalarla, ritimlerle anlatırsın. Zaten şarkıyı şiirden ayıran özellik de bu olsa gerek. Sanat dediğimiz sadece karanlık hislerden oluşmuyor. Sanat; çok saygı duyduğumuz ama anlamadığımız veya hiç eğlenmediğimiz, bizi hep düşüncelere sürükleyen bir şey olmak zorunda değil bana göre. Push The Button şarkısının çıkış noktası; her birimiz hayatımızı yaşarken hep öyle noktalara geliyoruz ki o son hareketi son bir vuruşu yapma noktasında takılabiliyoruz. Elimizin altındaki “hadi yap” düğmesine hiç basamıyoruz çoğu zaman. Parça “yap” diyor. Konum gir, bas düğmeye ve ilerle! Albümü de ismiyle bir galaksiler arası (intergalactic) yolculuk olarak tanımladığım için nefis bir açılış parçası olarak görüyorum.

Bu single’ın ardından‘ Intergalactic’. Albümünüz cikti Süreci sizden dinliyelim mi? Neden album öncesi 2 single yayınladınız?

Evet Push The Button’dan sonra Ankara’ın Delisi’ni yayınladık, sonra albüm çıktı. Albümü bir sürece yaymak istedik. Artık her şeyin hızlı ve çabuk tüketildiği ve bir dönem yaşıyoruz. Sadece albümü çıkardım ve oldu bitti demekten ziyade, insanların algısını olabildiğince çok albüme yoğunlaştırmak istedik. Zaten sadece single ile hareket etmektense albümler hazırlamamın sebebi de o. Ben bütün hayatımı, ruhumu, benliğimi katarak hazırlıyorum müziğimi. Aynı oranda da hızlı tüketilmesini istemiyorum. Intergalactic albümünü kısaca anlatmam gerekirse; albümdeki her şarkı sanki birbirinden farklı 10 ayrı sanatçının 10 ayrı albümündeki en iyi parçaların buluştuğu bir albüm gibi oldu. Yani her parça birbirinden çok farklı ama aynı evrenin içinde. Ben buna Bedük Evreni diyorum. ve sizi orada bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Benimle beraber gelmek isteyenlerle bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu Bedük Evreni’ndeki galaksiler arası bir yolculuk.

Herkesin sevdiği Avrupalı, Amerikalı sanatçıların şarkılarının altyapısı sizin şarkılarınızda da var. Sizce müziğiniz bu anlamda yeteri kadar değer görüyor mu?

Eğer dünya çapındaki kaliteli prodüksiyonlarla aynı seviyede müzik yaptığımı söylüyorsan ne güzel işte. Müziğim değer görüyor demek ki. Teşekkür ederim.

Processed with VSCO with c9 preset

Yaptığınız müziğin sizdeki tanımı ne?

Kendime özgü bir müzik yapıyorum. Bir tür ile kendimi özdeşleştirmek istemiyorum. Bedük olarak kariyerim temelde dans müziği diyebileceğim bir eksen üstünde dolaşıyor. Funk, rock, house ve edm’den etkileniyor. Genelde şarkılar bu dört türün kombinasyonlarından oluşuyor. Ara sıra da kendime göre denemler yaparak bu dünyayı genişletmeye çalışıyorum. Kendim dinlemekten zevk aldığım bir müzik yapıyorum.

Bir İngilizce bir Türkçe şarkı çıkarıyorsunuz. Bu hepsini yaparım demek mi yoksa hala tam olarak karar veremediniz mi?

İnsanın sadece tek bir şey olması gerektiğine karşıyım. Nasıl ki pazartesi işinde kravatıyla çalışan adam evdeki halinden farklı biri ise, aynı adam hafta sonu arkadaşlarıyla dışarı çıktığında bambaşka biri ise. Kelimenin tam anlamıyla dünyadaki kurulu düzenin tam tersinde yaşayan bir sanatçıdan hep aynı olmasını bekleyelim ki? Ben küçüklüğümden beri hem Türkçe hem İngilizce şarkılar hem dinliyorum hem yapıyorum. Bir şarkıyı yaparken, bana ne hissettiriyorsa öyle yapıyorum. Neden karar vermek zorunda kalayım ki. Türkiye’deki neredeyse bütün sanatçıların on yıllardır yapmak için yanıp tutuştuğu şeyi zaten doğal olarak yapıyorum. Bunu da paylaşmaktan çekinmiyorum.

En büyük rakibiniz kim? Ensenizde kimin nefesini hissediyorsunuz?

Albümün ismine de gönderme olsun diyerek, Elon Musk diyorum 🙂

Son dönemde şarkılar ve şarkıcılar için büyük kriter olan ‘tık ’sayılarına ne diyorsunuz? İyi müzik ve alınan tık sayısı doğru orantılı mı?

Sosyal medyadaki izlenme, yolda bir araba kazası izlenmesi ile aynı şey bana göre. İnsanlar yolda bir kaza gördüğünde nasıl durup bakıyorlarsa sosyal medya içerikleri de aynı. Kimse yolda düzgün giden normal bir arabanın etrafında doluşup kalabalık oluşturmaz. Ya her tarafından absürt ışıklar çıkan, fazla ve gereksiz ses çıkaran bir arabaya durup bakarsın, ya da kaza yapmış bir arabaya. Düzgün içerikler olması gerektiği kadar izleniyor bence. Yüz milyonlarca izlenmelerin içerikle alakalı değil ya içerikteki bir şok etkisi ya da bir histeri sonucu olduğu kanaatindeyim.

Peki Türkiye’deki rap furyası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada aynı şu anda. Bu anlamda Türkiye dünya ile birebir paralel gidiyor. Çok iyi örnekleri var. Benim de takip ettiğim. Kaliteli, genç ve yeni bir iş yapıyorlar çoğu. Ama son zamanlarda çıkan işlerin hepsi çok birbirine benzemeye başladı. İlk baştaki gibi daha kendine özgü olmalarını daha çok isterim.

Asıl adınız Serhat, sahne adı Bedük Neden bu iş için soyadınızı seçtiniz?

Yaptığım müzik kendime özgü bir müzik. Serhat diye binlerce insan var, ama Bedük bir tane. İlk başta insanlara garip de gelse bu benim soyadım ve yaptığım müzik gibi gururla taşıyorum. Öz Türkçe’den geliyor. Büyük demek. “Yurt kiçuk bolsa angut bedük ur” – ( delik küçük olsa da, yamayı büyük vur )

Gerçekten o kliplerdeki gibi parti yapan bir adam mısınız? Yoksa dans eden, çılgın enerjik adam bir sahne büyüsü mü?

Kim eğlenmeyi sevmez? tabi ki ben de seviyorum. Kliplerimde çok parti ortamı yoktur aslında konserlerim öyledir. Normal hayatımda senede en fazla iki-üç kere dışarı çıkarım. Onun dışında gayet normal bir hayatım var. O hazırlanıp dışarı eğlenmeye çıkma hadisesini ben kendi konserlerimde yaşıyorum. Kendi konserlerimde o kadar mutlu oluyorum ki muhtemelen gelen seyirci ile aynı oranda eğleniyorum. Kendimi bırakıyorum. Orası benim hiçbir derdimin olmadığı paralel evrenim. Beni o zamanlarda görenler muhtemelen her gecem öyle geçiyor sanıyor olabilirler 🙂

Peki “İçimde farklı bir sürü erkek var” demişsiniz. Nedir o farklı erkekler?

“herkesin içinde farklı kişiler vardır” dediğimi hatırlıyorum. İkisi içerik bağlamında apayrı yerdeler. Az önceki bir soruya verdiğim cevaptaki pazartesi işindeki kravatlı adam ile, pazar günü ailesi ile zaman geçiren aynı adamın farklı halleri, (yani iş yerinde gayet sert, disiplinli, titiz olabilen birisinin ailesi ile beraberken şefkatli, sevecen, halim selim olabilmesi hali) ve aynı adamın cumartesi gecesi arkadaşlarıyla dışarıda eğlendiği ( içen eğlenen, fazla takmayan, daha rahat olan ) halinin birbirinden farklılığı idi dediğim şey.

Sahnedeki ateşli haliniz özel hayatınızda da devam ediyor mu?

Hızlı düşünürüm, çabuk karar alırım, çabuk sinirlenir, çabuk unuturum. Bir fikir geldiyse hemen uygulamak isterim, ısrar ederim, çözüm odaklıyım. Sorunlara kafa yormaktansa nasıl çabuk ve etkin çözebileceğime odaklanırım. Bu beni “ateşli” yapar mı bilmem 🙂

Bir yandan iki çocuğunuz var. Şarkılarınıza baktıktan sonra insan sizden nasıl bir baba olduğunu merak ediyor?

Olabildiğince eğlenceli ama kuralları koyan, sorumlulukları hatırlatan, babacan bir halim var.

Peki onlara vermek istediğiniz en önemli şey?

En başta babamın bana verdiği, sahip olmaktan gurur duyacakları bir soyadı. Onun dışında iyi insan olmaya çalışmaları, başkalarının farklılıklarına saygılı olmaları, anda olmaları ama sağlam adım atmaları. Hata yapmaktan korkmadan yaşamaları ama yaptıkları hatalardan ders çıkararak devam etmeleri. Kendi varlıklarının farkında olmaları ama kendilerini evrenin merkezinde görmemeleri. Temel olarak vermeye çalıştığım şeyler.

Zehra Hanım’la liseden beri birliktesiniz. 15 senedir de evlisiniz. Uzun ilişkinin sırrı ne?

Aşk ve sevgi çok önemlidir evet ama saygı ve hoşgörü, karşındakini olduğu gibi kabul etme olmazsa ilişki uzun sürmez diye düşünüyorum.

Sizin evlendikten sonra gelen şöhretiniz ilişkiyi nasıl etkiledi?

En başından beri her şeyi; o da benim iş ortağım ve menajerim olarak beraber yaptığımız için hepsini beraber sırtladık. Çok kavga ettik ama neredeyse bütün kavgalarımız işler ile ilgiliydi. Neyse ki o kadar yoğunduk ki birbirimize saracak kafa kalmıyordu 🙂

Nedir bu dans müziği sevdanız sebebi?

Rock kökenliyim. Üniversite yıllarında çok rock grubu kurdum ve katıldım. Ankara’nın her yerinde çaldım, söyledim. Yavaş yavaş kişisel dönüşümüm ile beraber dinlediğim şeyler de evrilmeye başladı. En net hatırladığım radyoda Bee Gees – Staying Alive şarkısını ilk duyup delirmemle başladı. Daha sonrasını zaten hepimiz biliyoruz 🙂

Bir ara güneş gözlüksüz görünmezdiniz. Bu fetişiniz nasıl bitti?

Hala çok yakıştırıyorum kendime. O benim için Serhat ile Bedük arasındaki farktı. Süpermen’in kılık değiştirmesi gibi. O bir gözlükle normal oluyordu, ben bir gözlükle Bedük. Zaman içinde yerli yabancı o kadar kel-sakallı-gözlüklü- takım elbiseli artist çıktı ki, artık garip bir hal almaya başladı. Herkesten farklı olmayı isteyen, seçen ve o yönde yaşayan birisi olarak beni çok rahatsız etmeye başladı. Bu arada kel-sakallı-gözlüklü artist çıkma hadisesi hala devam ediyor! bazen delirecek gibi oluyorum. 2013’ten beri başkalaşıyorum hala da arayışım devam ediyor 🙂

Bir de takım elbiseli halleriniz. O da geçti mi artık?

İnsan belli bir zaman sonra kendinin farkına varmaya başlıyor. Şimdiye kadar öyle bir koşturmanın içinde var olmaya çalıştım, kendimi kendime ispat etmeye uğraştım. Artık ne olduğumu, nasıl olduğumu, dünyadaki konumumu, nerelerde güçlü, nerelerde savunmasız olduğumu daha iyi biliyorum. Artık sınırımı neresi olduğunu bilmesem bile gideceğim yolu tahmin edebiliyorum. Ama bunları yaparken de kendimi kısıtlamamaya çalışıyorum. Çok farkında olursan kendini durdurursun çünkü. Hatalarımı daha kontrollü yapmaya çalışıyorum diyebiliriz.

Geçenlerde Instagram’a gençlik fotoğraflarınızı koydunuz. Baya baya uzun, saçlarınız varmış. Peki şu an kel misiniz yoksa imaj için sıfıra mı vuruyorsunuz?

Yok canım bildiğin kelim. Okuldan sonra dökülmeye başladı, 26 yaşında full kelleşmiştim artık. Hiç ektirmeyi falan da düşünmedim. Kendimi olduğum halimle kabul ediyorum.

Yeni şarkınızla ilgili bir paylaşım yaptınız “Evde dansa doyun, kudurun” yazdınız. Sizin gibi dansı ve eğlenmeyi seven bir adam için karantina nasıl geçiyor?

Benim gibi müzik prodüktörleri anlayacaktır; biz zaten hep karantinadayız. Zaten hep böyle stüdyoda günlerce çıkmadan çalışarak geçer günlerimiz. O yüzden çok şaşırmadım bu yeni düzene. Tek sıkıldığım nokta konserler. Beni rahatlatan, dünyaya bağlayan, kendimi bulduğum yer sahne. Açılır açılmaz deli gibi konserler vermeyi planlıyorum.

Londra’da Korona virüs sürecini nasıl yaşadınız?

Temel alışveriş dışında hiçbir yere çıkmadık. Burada aynı evden iki kişi günlük koşu/spora izin verdiler. Parklar açıktı. biz çok çıkmadık. Artık çocuklarla parka gidiyoruz. Olabildiğince spor yapıyoruz. Korku var tabi hala, ama bütün dünya ile aynı korkuyu yaşamak biraz da olsa insanı rahatlatıyor. En azından yalnız değiliz diyoruz. Bu da geçecek elbet, dünya neleri atlatmadı ki.

Tüm dünyada bu yaşananlar müziğin geleceğini sizce nasıl etkiler?

Dünya müziği her dönem yaşananlardan etkilenerek şekil değiştirmiş. 70’lerde çiçek çocukların çıkışı, 90’ların rock/grunge akımı 2000’lerdeki pop akımı gibi. Şu sıralar bir süredir dünya müziğinin ritimleri çok yavaştı. Bundan sonra biraz da sıkılma ve olaylara tepki sonrası daha hızlı ve sert müziklerin geleceğini tahmin ediyorum. Üretim hiçbir zaman durmaz, hatta böyle küresel sorunlar arttıkça sanatçı içine dönüp daha fazla üretir. Her şeyin güzel olmasını diliyorum. Ben de kendi adıma olabildiğince pozitif ve ileri görüşlü, kendimle yarışan bir şekilde devam edeceğim bu süreç sonrasında.

Kızılay Web Banner 950X100