Sosyal medyada, “Diyanet, yine Atatürk’ü hatırlamadı” benzeri ifadeleri görünce; merakla Diyanetin web sitesindeki hutbeyi okudum. “Vatan bize emanettir” başlıklı metinde, gerçekten de Atatürk’ün adı bulunmuyordu.
Vefa duygusu”, en çok din adamlarında olması gerekiyor, ama ne gezer!.. O’nun sayesinde bir devletimiz var ve bizler, üzerinde hür olarak yaşıyoruz.
Yazıklar olsun, kadir kıymet bilmeyenlere!.. 12 Eylül 1980 öncesini yaşayanlar, bu kafaları çok iyi tanırlar. Siz bakmayın; davalarına “İslâm davası”, kendilerine de “mücahit” dediklerine!.. Davalarının ne olduğunu gördük!.. O zaman da “Türk Milliyetçiliğine, karşıydılar. “Türk müsün, Müslüman mısın?” diye sorarlar, akıllarınca kafamızı karıştıracaklarını sanırlardı. Oysa bizler; okuyor, araştırıyor, yaşananları görüyor ve biliyorduk. Evet, “Türk’üz” ve aynı zamanda “Müslümanız”.
Bu soruyu 1100’lü yıllarda Hoca Ahmet Yesevi’ye de sormuşlar; “Türklük kaderim, İslâmiyet tercihimdir” demiş. Bir bebeğin hangi milletten (anne ve babadan) doğacını “Allah bilir” ama, din tercih meselesidir: Kişi, “akil baliğ” olunca istediği dini seçebilir. Ben, “kavmimi seviyorum”, hatta “düşmanlık yapmadıkları müddetçe tüm insanları seviyorum.” Allah’ın ve Peygamberin verdiği “ruhsatı, bazı din adamları vermek istemiyorlar, hayret!.. Bir de kulp bulmuşlar: “Dinimizde ırkçılık yok. Doğru… Ama lafa gelince, “Osmanlı; hüküm sürdüğü coğrafyalarda halkın diline, kültürüne, dinine karışmamış” diye övünürler. Osmanlı Devleti bir “Türk Devleti” olduğuna göre, “Türkler ırkçı değiller” demektir. Zaten Türkler “ırkçı olsalardı”; bugün dünyanın bildiği birçok devletin ve milletin adı, sanı olmazdı.
Türklerin başlıca zaafı, bulundukları ortama çabuk uymalarıdır. Büyük coğrafyalara yayılmışlar, fetihler yapmışlar, ama dillerini, dinlerini halka öğreteceklerine kendileri oranın halkına uyum sağlamışlar, Türkçeyi kaybetmeyenler hariç diğerleri erimişlerdir.
Eskiden güzel bir sözü tasdiklemek için “Doğru söze hacı emmin ne desin” derlermiş; doğru bulduğum bu söz şöyle: “Her milletin din adamı kendi milletinin milliyetçisidir, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin din adamları Türklüğe, Türk Milliyetçiliğine düşmandır.” Bunu, tarihimizi bilmeyişlerine ve “tarih şuuru” eksikliğine yormak istiyorum.
Din görevlilerinin çoğu; dinî konularda yeterli olmadıkları gibi “Türk Tarihi” hakkında da bilgisizler. Bunun için İmam-Hatip Okullarında ve İlahiyat Fakültelerinde “Türk Tarihi” mutlaka öğretilmelidir. “Bu düşünceye nereden vardın?” derseniz; 40 yıldır aynı konuları, vaizlerden dinlemekteyim. Daha çok geleneksel din anlayışını veya ezberledikleri bilgileri sunuyorlar. Maalesef tarihi konuları ya yanlış anlatıyorlar veya karıştırıyorlar.
Artık biliyoruz ki; cemaat ve benzeri anlayışların amaçları İslâm’a hizmet değildir: Kadrolaşarak devleti ele geçirmek ve hazineyi “ganimet gibi görüp” yağmalamaktır.
Atatürk tarafından 1924’de kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı yöneticileri; kini ve nefreti bırakıp, son yıllarda insanların neden dinden soğuduğunun, cemaatin neden camilerden uzaklaştığının ve ayrıştığının, neden ateizm, deizm gibi anlayışların arttığının sebeplerini araştırmalı ve bir an önce çare bulmalıdır. Eğer iyi niyetli ve samimilerse!..
Fahri Yağlıı