Göze Çarpanlar

Atatürk Kimdir?

Kızılay Web Banner 950X100

Bu soruyla karşılaştığımızda aklımıza hemen gelen tanımlar vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük devlet adamı, kazandığı zaferin dolaylı etkileriyle dünya tarihine etki eden Anafartalar Kahramanı, büyük devrim ve inkılap insanı… Atatürk, çok yönlü bir insan olduğundan ve bu yönlerinin tümüne de gereken ilgiyi gösterip emek verdiğinden insanların zihninde değişik Atatürk profilleri olması gayet doğaldır.

Atatürk, eğitimini ve öğretimini gördüğü askerlik mesleğinin yetiştirdiği en başarılı temsilcilerindendir. ’’Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh da bütün vatandır!’’ diyerek döneminin yerleşik askeri kaidelerini yerle bir etmiş ve bu mesleğe yepyeni bir uygulama biçimi getirmiştir.

 Askerliği bir meslek olarak değil bir sanat olarak gören adeta bir sanatkâr edasıyla sanatını icra eden bir ustadır. ‘’Ben, askerliğin her şeyden fazla sanatkarlığını severim.’’ sözü bu yönüne delil niteliğindedir.

Savaşı amaç olarak değil araç olarak gören bir kumandandır. Ona göre hiçbir zafer, amaç değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmek için gereken en belli başlı araçtır. Amaç, fikirdir. Zafer, bir fikrin elde edilişine hizmeti oranında değer ifade eder. Bir fikrin elde edilmesine dayanmayan bir zafer devamlı olamaz; o, boş bir çabadır.

Gerektiğinde gözünü kırpmadan ölüme yürüyen bir kahramandır. Bu yönü:‘’ Cesaret ve yiğitlik, her askere gereklidir. Fakat komutan, büyük adamlara özgü yaradılıştan ve az bulunur bir cesarete sahip olmalıdır. Bu çeşit cesaretin sahibi, onun varlığından haberdar olmaz; daha ziyade ölümden korkmamak hali kendisinde o kadar doğaldır ki, en şiddetli bir tehlike zamanında, herkes az çok bir şaşkınlıkla iş gördüğü halde, onun fikrinde kuvvet ve yaratma gücü oluştuğu hayretle görülür.’’ cümleleri ile yazıya dökülmüştür.

Cephede göğüs göğüse çarpıştığı düşmanlarını bu vatanın bağrında yatarken evladı olarak görebilen ve bu düşmanların annelerine korkmamalarını, kaygılanmamalarını telkin eden, onların artık Türk milletinin birer evladı olduklarını söyleyen bir asalet timsalidir.

 ‘’Teknik araçlara sahip olmayan bir ordu ile, teknik araçlara sahip olan ordulara karşı savaşmak imkânı hemen kalmamıştır.’’ diyen, yaşadığı dönemin en ileri teknolojilerini çabucak kavrayabilen, savaşı nasıl kazandınız sorusuna hamaset dolu nutuklar atmak yerine telgraf tellerinin üzerinde şeklinde cevap veren cesur bir teknoloji savunucusudur.

Dünya siyaseti hakkında kapsamlı fikirleri ve derin analiz yetenekleri olan bir stratejisttir. Yaklaşan yeni dünya savaşının ayak seslerinin duyulmaya başladığı yıllarda, geleceğin yöneticilerine; savaşın mutlaka çıkacağını, savaşın galibinin de komünizm olacağını çünkü bizim komşumuz olması hasebiyle Sovyetlerin, müttefiklerin en küçük hatalarından bile büyük faydalar sağlayacağını ve savaşın ne İngiltere ne Fransa ve ne de Almanya’nın değil, özellikle Sovyetlerin işine yarayacağını söylemiştir. İşte o günler geldiğinde nasıl bir strateji izleyerek savaştan uzak kalabileceklerini, savaşın dışında kalamazlarsa da hangi şartlarda ve kimlerle ittifak kurmaları gerektiğini yıllar öncesinde keskin bir öngörüyle belirtmiştir.

Toplumun en temel kurumlarından olan dini, şeyhlerin ve softa yobazların tekelinden kurtarandır. Bu kurumu aslına yani Türk-İslam Anlayışına yakın tutmaya çalışan bir din reformcusudur. Kendisine aldığı ve uyguladığı radikal kararlar için yakıştırılanları daha o günlerden öngörmüş ama yine de bir an bile tereddüt etmeden uygulamıştır. Atatürk’ün; “Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlıyı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecektir.” sözlerinin bugünkü gerçekleşmiş hali, onun ne kadar haklı olduğunun delili niteliğindedir.

Türk kadınının asırlarca gerilemesine, toplum hayatından uzaklaşmasına asla tahammül edemeyen Atatürk, gerçek anlamda bir kadın hakları savunucusudur. Bu savunuculuk, kuru sözlerden ibaret değildir.

Pek çok hayvanı olan, onları sevgiyle besleyen ve koruyup gözeten bir hayvan severdir. Devlet işlerinden arta kalan zamanlarında yanında hayvan dostlarının en az birinin olmadı fotoğraf karesi pek azdır.

Doğayı koruyan, bir tek ağaç için koca inşaat projelerinin seyrini değiştirtebilen, bozkırın koynunda yapayalnız kavruk Ankara’yı bir botanikçi gibi çeşit çeşit ağaçlarla, bitkilerle donatan ve yeşil bir çehre yaratan bir doğa aşığıdır.

Bazen traktörün üzerinde bazen biçerdöverin yanında gördüğümüz, ülkemizin en köklü zenginliğinin toprağının bereketi olduğunu bilen Atatürk,  bir çiftçidir.

Kurduğu bu kutlu ülkenin geleceğini, aydın ve donanımlı Türk gençliğinin koruyabileceğini bilen ve bu gençlerin yetişmesini en önemli görev sayan bir öğretmendir.

Sanayisiz bir ordunun, bir devletin, bir ulusun her zaman yenileceğini, fakirleşeceğini, gerileyeceğini bilen ve ülkesinin ufkuna sanayileşmiş bir ülke olma hedefini koyan bir sanayicidir.

Denizde halkıyla beraber yüzen, çayını halkıyla hasbihal ederken zevkle yudumlayan, bir deveciyle dertleşen, çocuklarla çocukcasına oyunlar oynarken mutluluğun en saf halini yaşayan bir halk adamıdır.,

Ülkesi ve milleti için, gözünü kırpmadan dünyayı karşısına almaktan zerre tereddüt etmemiş bir liderdir.

Sahnede yiğit duruşu, asil diz vuruşuyla Zeybek oynarken tam bir Egeli; nüfus kağıdına kayıtlı olduğu mahalle olarak Bey Mahallesini yazdıracak kadar Antepli; rakısını leblebisiyle yudumlarken buram buram Anadolu’dur.

Sakarya’nın üzerinde düşmana karşı at sürerken Attila, denizlerde yelken açınca bir Barbaros’tur.

Atatürk, bu millet için belki ‘’ HER ŞEY’’ değildir ama emin olun ki ‘’ÇOK ŞEY’’dir.

M. Fatih Akgül

Kızılay Web Banner 950X100